Madrid’de yerel yaşam

IMG_6043
Puerta del Sol / Madrid

Madrid hakkında bir önceki yazımın başlığı ‘Gittikçe daha çok sevdiğim sanat şehri’ydi ve gerçekten de öyle. Şehir kavramından kaçamadığın ama bir o kadar da havalı bir şehir kavramını literatüre kazandıran şehir gibi şehrin adı MADRID.

İspanya’yı her an özlüyorum. Ne zaman orda olmasam içimde bir özlem bombası patlayıveriyor ve şarkıdaki gibi bana her şey İspanya’yı hatırlatıyor ne yazık ki. Bazen nasıl oluyorsa kokusu bile burnuma geliyor sanki. Ya da bir koku beni 2000 küsür kilometre öteye uçurabiliyor. Öyle ani bir mutluluk kaplıyor içimi ve ta taaam! Rüya bitiveriyor. Her defasında da kendimi bir sonraki İspanya seyahatime plan yaparak avutuveriyorum işte. Neyse!

Yine böyle düşlerle savrulup gittiğim bir gün ara tatil için İspanya’ya bilet alayım dedim. Aslında okul gezisiyle gideceğim için planım döndükten sonra bir de Yunanistan seyahati yapmaktı lakin gezi iptal olunca hızlı davranıp Madrid’e bilet aldım.

Geçen ay vize başvurumu yapıp YİNE YENİDEN İspanya Konsolosluğu’na yalvar yakar uzun dönem vize isteğim konusunda bir dilekçe yazdım, bu kez 3 aydan 6 aya terfi edebildim neyse ki. İki iş gününde pasaportumu teslim aldıktan sonra hızlı bir dönemin ardından detaylı plan yapamadan Madrid’e gidiş günü gelip çattı.

Veee sonra!

IMG_5969
Calle San Bernardo / Madrid

IMG_5974IMG_6003IMG_6008IMG_6011IMG_6016IMG_6036

 

IMG_5994
Keşfettiğim güzel Madrid hediyelikçilerinden : Typical / Calle Mayor

IMG_5996

IMG_5997
Calle Mayor / Madrid

14:15 gibi Barajas Havaalanı’na vardım ve ancak İspanyolca anonsları duyduğumda Madrid’de olduğumu idrak edebildim. İnişimin en güzel yanı şüphesiz beni bantta bekleyen bir valizimin olmamasıydı. Havaalanı içinde kilometre yaptıktan sonra sonunda metro istasyonuna vardım. Üç hat değiştirerek Sol’e ulaştım. Hava berbattı! Delice yağmur yağıyordu ve buz gibiydi. Oraları iyi bildiğimden hosteli elimle koymuş gibi buldum ancak hava canımı çok sıktı. Biraz dinlenip duş aldım ama dayanamayıp kendimi dışarı attım. Yağmur mütemadiyen devam etti o gece. Evet, Madrid’deydim ancak henüz keyif alamamıştım. Plaza Mayor’da tapas yiyip bira içtikten sonra biraz fikrim değişti ve bari kitap ve dergi alayım diye düşünerek Casa del libro’ya gittim. Geceyi dışarda geçirmeye taakatim olmadığından otelde haberleri izleyip İspanyolca bir şeyler okuyup biramı yudumlar uyurum diye düşündüm. Nitekim 21:30 gibi uyuyup sabah gözümü 07:00’da açtım. Ve işte Madrid seyahatim o anda başladı aslında.

IMG_5968
Calle San Bernardo / Madrid – Mânidar, değil mi?

5 Nisan Salı / Plaza de San Ildefonso – MADRID

Harika dinlenmiş ve uykumu almış bir halde erkenden yollara düştüm. Nedense aç hissetmediğim için biraz aptal aptal bakınıp tadını çıkararak şehirde yürümek istedim. Özlediğim sokaklara gittim. Plaza de San Ildefonso’ya yürüdüm. Orada bir kırtasiye vardı güzel, çok erken olduğu için kapalıydı. La Bicicleta’ya gideyim dedim meğer orası da 10:00’da açılıyormuş, olmadı. Ben de Calle la Palma’nı  yolunu tutup Toma Cafe’ye vardım. Açılışı kahveyle yapmak için hemen bir cortado söyledim. Bir yandan sistemi anlamaya çalışırken bir yandan da gözüme güzel bir yer kestirdim. Güzelce oturup yayılıverdim oraya. Henüz aç değildim. Sabahın tadını İspanyolların arasında ve sanki kendi playlist’imin çalıyor olduğu o kafede yazımı yazarken çıkarmak istedim. Nitekim de öyle oldu. Cortado çabucak bitti. Ipad’imi açıp notlarımı kontrol ettim. Defterime notlarımı aldım. Fotoğraf çektim bol bol. Makinemi görünce kafenin sahibi sohbete geldi, tanıştık. Kendisi de fotoğrafla ilgileniyormuş. Blogum olduğunu ve Flickr hesabımı söyleyince benden ikisinin de linkini istedi, yazdım. Sonra bana çekirdek kahve seçmemde yardımcı oldu. Ertesi gün için kahve sözü verdi, olabilir demiştim ama gidemedim tabii. Malum, denenecek ve özlenen çok yer vardı. Zaman ise kısıtlıydı.

IMG_5960
Toma Café / Madrid
IMG_5961
Toma Café / Madrid – Çok tatlı, değil mi?

Deneyim 1 : Toma Cafe C/la Palma , 49 Madrid

Oradan kalkıp hislerim doğrultusunda Calle San Bernardo’dan geçerek Gran Vía’ya yürüyordum ki yol üzerinde Mulaya adlı bir mağaza keşfettim. Önce vitrinine takıldım sonra içeri gireyim dedim. Özellikle Madrid’de çok şubesi olan bir İspanyol mağazasıymış meğer. Benim için çok yeni ama bir o denli de ciciydi. Çünkü neredeyse tamamı etnik desenler ve modellerden oluşan geniş bir koleksiyona sahipti. Fiyatları da o denli makuldü. Bunun üzerine onu dene bunu çıkar derken neredeyse 45 dakika harcadım mağazada. Sahibinden fotoğraf çekmek için izin istedim ancak yasak olduğunu belirtip 10 dakika açıklama yaptı üzülerek. Sonra bana bir kupa hediye etti:) Ben de kartlarını alıp dışarıdan vitrininin bir kısmını çekmekle yetindim. Tabii birçok parça da alarak çıktım. Özellikle şal reyonu harikaydı ve 3 ila 5 euro arası değişiyordu fiyatları. Madrid’e gidersen mutlaka uğramalısın, hele de fil desenini ve Yargıcı’nın bluzları ile şallarını seviyorsan 😉

Deneyim 2 : Mulaya C/San Bernardo, 43 Madrid

Oradan kalkıp Malasaña senin Chueca benim semt semt dolaştım şehri. Hiç metro, otobüs veya taksi kullanmadım. Karış karış adımladım Madrid’i. Calle Mayor’dan inip Catedral de Almudena ve Palacio Real’i teğet geçerken yanımda bir bisiklet trafiği oluşuverdi caddede. Gökyüzüne baktım, Madrid’de aylaklık ediyor olmanın şerefine derin bir nefes aldım. Her yanıma gülümsedim, gülümsedikçe içimdeki huzur ve mutluluk büyüdü; kocaman oldu. Turistik yerlere yetişmek zorunda olmadan, kuyruklar beklemeden sadece şehirde yaşıyor olmanın tadını çıkarabildiğim için mutlu oldum. Meydanlarda, parklarda oturup insanları gözlemledim. Bazen izinli bazen de izinsiz fotoğraflar çektim. Bol bol güneşlendim hatta bronzlaştım, canım çekince merak ettiğim bir kafeye girip kahvemi içtim. Yazılarımı yazdım, notlarımı aldım uzun uzun. Hiç sohbet etmediğim kadar çok sohbet ettim tanımadığım insanlarla. Sevdiğim insanlara sırf anı olsun diye uzun uzun kartlar yazıp attım. Güzel notlar yazdım onlara. Sonra biraz yorulup dinleneyim dedim ve yol beni Plaza de Oriente’ye getirdi. Burada pek sevdiğim bir kafe var : Café de Oriente. Oldukça şık ve turistler kadar yerel halkın da takıldığı bir kafe. Manzarası Palacio Real yani Kraliyet Sarayı. Hava öyle güzeldi ki içerideki güzel atmosfere terası yeğledim. İçeriye yalnızca telefonumu şarja bırakmak için uğradım. Cortado söyleyip kartlarımın bir kısmını burada yazdım. Hiç turist yoktu. Yerel havayı solumanın ve güzel güneşin mutluluğuyla yeniden yollara düştüm.

Deneyim 3 : Café de Oriente Plaza de Oriente, 2 Madrid (İlk değil ama son da olmayacak bir deneyim;)

IMG_5988
Madrid’in en iyi turroncusu : San Vicens

IMG_5992

Oradan Calle Arenal’den geçerek Puerta del Sol nam-ı diğer Sol Meydanı’na tırmandım. Bu arada yeni mağazalar keşfettim. Bir tanesi dekorasyon mağazası, ben vitrindeki dünya kürelerine vurularak girdim ama içerisi bir o kadar daha güzeldi. Bir sürü eskitme tarzda aksesuar ve mobilya vardı. Orijinal parçalar için uğranabilir.

IMG_6067
Marín Muebles / Madrid

Deneyim 4 : Marín Muebles y Decoración C/Arenal, 21 Madrid

Yurtdışında bir yere gidip hediyeler almaya bayılıyorum. Magnet hastalığım dışında aldığım güzel ve dolu şeyler de var elbette. Örneğin bit pazarlarında enfes şeyler bulmak mümkün. Üstelik oralardan alınanlar her zaman daha çok sana ait hissettiriyor kendini. El Rastro da, Madrid’in evrensel bit pazarı. Bayılıyorum! Ancak yalnızca pazar günleri kuruluyor. La Latina’da hem de. Ben bu kez gününe denk gelmediğimden gidemedim ancak öylesine girdiğim Misako, beni yine aradığım cüzdanla karşılaştırdı. Barcelona’da tanıştığım ve son birkaç yıldır cüzdanlarımı aldığım mağaza. Çanta, valiz, kalem kutusu, cüzdan gibi birçok ürün mevcut. Hatta az da olsa takı da satılıyor. Mağaza Barcelona menşeili bir İspanyol ancak Madrid’de de bir tane bulunuyor. Tavsiye ederim.

IMG_6039
Misako / Madrid
IMG_6061
Café del Real / Madrid

IMG_6062

 

Deneyim 5 : Misako C/Arenal, 18 Madrid

Bunca yürümenin ardından otele uğrayayım dedim. Malum, öyle bir yerdeydi ki her türlü ihtiyaç için uğrayıp yola devam edebildim. Ne olursa olsun oteli merkezi bir yerde seçmekte yarar var her zaman. Öncelikle tek başımayım nasılsa deyip Ibis’te mi kalsam diye düşündüm ancak vazgeçtim. İyi ki de öyle yapmışım. Ibis, güzel ve makul bir otel ancak şehir dışında kalıyor. Mutlaka bir vasıtaya binmek gerek. Özgürlüğü kısıtlayan her şeye karşıyım! Bu nedenle yine tercihimi hostelden yana yaptım. Geçen kış bir gece konakladığımız Hostal Victoria II diye bir hostel vardı uzun uzun anlattığım, tam onun bitişiğinde Sol’e bakan Calle Carretas üzerinde bir hostel buldum : Hostal El Pilar. Her gün odam temizlendi, güvenlik sorunu yaşamadım, oldukça tatlı sahipleri vardı ve resepsiyonda 24 saat birileri duruyordu. Ayrıca internet de harikaydı, belirtmeden edemeyeceğim çünkü genellikle hostellerde internet problemi yaygındır. Buna ek olarak resepsiyonun arkasındaki ofiste 1 euro karşılığında valizinizi tartabileceğiniz bir tartı da mevcut -ki bu benim için önemli bir mevzu olduğundan yazmalıydım 🙂 Odam tek kişilik banyolu bir odaydı ve tek handikapı havalandırmaya bakıyor olmasıydı ancak sadece uyumak için ve ihtiyaçlarım için hostele uğradığımdan dert etmedim. Bu nedenle Hostal El Pilar’ı konu komşu, eş dost herkese şiddetle tavsiye ederim! Gecelik 30 euro ya kaldığımı da memnuniyetle belirtmek isterim!

Deneyim 6 : Hostal El Pilar C/Carretas, 13 Madrid

Otelde kısa bir ihtiyaç molasının ardından kendi mahallemi keşfedeyim diye civardaki sokaklar için yola koyuldum. Hemen otelin bulunduğu caddede harika ayakkabı mağazaları ile çok güzel Hint işi deriler satan bir dükkan vardı. O cadde başlı başına bir keşif mekanı zaten ama benim için can alıcı nokta kesinlikle Tiger oldu. Tiger, adını daha önce duyduğum Danimarka çıkışlı bir tasarım mağazası. Çok sevdiğim İspanyol Ale-Hop ile bizdeki Karınca Design arası bir mağaza. Ama tabii tam bir tanım mümkün değil. Danimarka’nın dünyanın tasarım başkenti olduğunu düşünürsek, mağazaya göz atmakta yarar var derim. Hele de benim gibi ıvır zıvır meraklısıysan eğer değme keyfine! Ne de olsa Alexandropouli’deki Jumbo’ya da bayılıyorum! Ben Tiger’dan aldığım bir sürü ıvır zıvırın arasından en çok kahve kepçelerime bayıldım. İstanbul’da her yerde arayıp 7 gr’lık bir kaşık bulamayıp orada görünce hemen atladım zaten. Biri normal diğeri de kıskaçlı olmak üzere iki tane alıverdim. Gidersen gez gör fikir edin derim.

IMG_6159IMG_6160IMG_6173IMG_6184

Deneyim 7 : Tiger C/Carretas, 14 Madrid

Günün son deneyimini geçen yıl yanıştığım bu gittiğimde de müptelası olarak döndüğüm bar Las Bravas ile yapmak istiyorum. Hala Barcelona’daki Cervecería Canarías’ta yediğim patatas bravası alt edememiş olsa da oldukça başarılı bir bravas barı. Aslında tapas bar. Yani İspanyolların meşhur meze bar-pub karışımı mekanlarından. Las Bravas çok uzun olmayan bir zincir. Ben bu gidişimde Espoz y Mina’daki şubesinden çıkamadım çünkü hemen otelin arkasındaki sokaktaydı:) Mutlaka patatas bravas ile birlikte bir jarra söyle ki, susuzluğun gidiversin hem de karnın doysun.

IMG_6045
Las Bravas / Madrid

Deneyim 8 : Las Bravas C/Espoz y Mina, 13 Madrid

Malum İspanyollar gece yaşar diyerek ben de yemeğimi yiyip otele çekilmek istemediğim ve güzel havanın da tadını sonuna dek çıkarmak istediğim için çok sevdiğim meydan Santa Ana’ya gittim. Aslında bu kez farklı bir restaurant deneyecektim fakat ayaklarım yine beni  Lateral’e götürdü. Lateral, Madrid’de birkaç şubesi daha olan şık restaurantlardan biri. Santa Ana dışında Chueca semtindeki şubesini de tavsiye edebilirim; keyiflidir. Ama benim favorim kesinlikle Plaza de Santa Ana şubesi. Hem semtin kokusu, ışığı ve enerjisi hem de üzerimdeki pozitif yansıması nedeniyle kendimi Santa Ana Lateral’de buluverdim. Aslında planım bir şeyler içip günlük şehir yazımı tamamlayıp etrafımı gözlemlemekken masaya gelen patatas bravas ile bu süreyi ister istemez uzatmak zorunda kaldım. Tinto de verano söyleyip iki soslu patatas bravas ımı afiyetle yedikten sonra yazımı da tamamlayıp otelin yolunu tuttum. Şimdi burada aslında değinmek istediğim nokta ‘tinto de verano’ ve ‘sangría’nın farkı. Lateral’de çalışan garsona bu soruyu yönelttiğimde menüyü gösterip tinto de verano kadehte, sangría ise sürahide geliyor tek farkı bu, demişti. Ancak araştırıp okudum ki işin aslı böyle değilmiş elbette. Şöyle ki:

Tinto de verano, yalnızca kırmızı şarap ve gazlı içeceğin karışımından yapılıp içine dilimlenmiş limon atılan bir kokteyl. Dışarıdan bakıldıklarında sangría ile çok benzer içecekler gibi görünseler de aslında bambaşka kokteyller. Sangríada kırmızı şarap, gazlı içecek, tarçın ve portakal suyu karışımı mevcut. Tinto de veranodan farkını dışarıdan görmek istersen eğer sangríada portakal dilimleri var. Damak zevkin neyi işaret ediyorsa, İspanya’da her yerde ikisini de bulman mümkün.

Deneyim 9 : Lateral Plaza de Santa Ana, 12 Madrid

IMG_6056
Lateral / Madrid

6 Nisan Çarşamba / Plaza de Isabel II – Madrid

Sabah, artık daha tuzlu bir kahvaltı edip kahvemi sonra içeyim diye uyandığım için bir önceki Şubat ayında deneyimlediğim Café del Real’e gittim. Adını da yakınındaki Palacio Real yani Kraliyet Sarayı’ndan alan bu minik ve eski kafeye özellikle kahvaltı için gittim. Zaten tüm Madridliler de öyle yapıyor. Yerel halkın yoğun olduğu kafede favorim pan con tomate yani domates soslu ekmek ve tortilla de patatas : ünlü patatesli İspanyol omleti. Bir de café con leche ya da zumo de naranja söyleyince tablo tamamlanmış oluyor. Ancak öyle bir yer ki hiçbir şey yemesen de salt ortamda bulunmaktan bile keyif alabilirsin. Bir kere çok eski bir kafe. Etrafta sana olumlu duygular hissettirecek bir sürü etken mevcut. Ayrıca müzikleri çok keyifli. Kendini Madridli gibi hissetmemen için hiçbir neden yok çünkü dediğim gibi yerel bir kafe. İspanya’da birçok kafenin aksine geç saatleri beklemeden sabah 8:00’de açıldığı için de kahvaltı adına güzel bir alternatif. Bir büfeden El País alıp kahveni yudumlarken kendini mutlu edebilirsin.

Deneyim 10 : Café del Real / Plaza de Isabel II, 2 Madrid

Kahvaltımı güzelce yaptıktan sonra kafamda bambaşka yerlerde olan birçok yer vardı gitmek istediğim. Ama bir türlü kararsızlıktan rotamı çizemediğim için bin parçaya bölünmüş haldeydim ki vaktin hızla geçip gittiğinin farkına varınca kendimi tamamen YOLUN AKIŞINA bıraktım. İyi ki de öyle yapmışım! La Latina sokaklarında kaybolayım derken önce karşıma El Viajero ardından da yüzümde bir tebessümle oturup Madrid insanlarını dakikalarca seyre daldığım bir meydanla karşılaştım : Costanilla de San Andrés.

IMG_6066
Café del Real / Madrid

Burada ihtişamlı bir kilise olan Iglesia de San Andrés var ama oradan ziyade çevresindeki atmosfer ve keyifli meydanlar, kafeler huzur verici; cezbedici. Gitmeyi çok isterken bir anda karşımda beliren Café Delic, günümün neşesi oldu o nedenle. İçeride çalışan hanımların tatlılılığı, enerjisiyle kafedeki vintage konseptle birleşen enfes kokular, ahşap oturaklar, birbirinden bağımsız fincan ve tabaklar insana değişik bir huzur veriyor. Buna bir de hemen kafenin karşısındaki okulun dağılmasıyla Madridli öğrencilerin sesleri de eklenince tablo tamamlanmış oldu. Çünkü burası da yoğun bir biçimde yerel kokan bir kafe. Mutlaka yol düşürüp tanışılmalı. Hatta benim için de bir kahve içilmeli:)

IMG_6130
Café Delic / Madrid
IMG_6131
Café con leche
IMG_6132
Café Delic / Madrid

Deneyim  11 : Café Delic Costanilla de San Andrés, 14 Madrid

Güzel güneşli Madrid’de Teatro de La Latina’yı arkama vererek Calle de Toledo’yu ağır aksak yürüyüp bitmeye yüz tutan Madrid seyahatim için ister istemez hüzünlendim. Hal böyle olunca beni mutlu edecek tek şey vardı o da çok sevdiğim Paseo del Prado’dan yürüyerek Parque del Retiro’ya çıkmak ve Lonely Planet dergimi de alıp çimlere uzanmak olacaktı nitekim öyle de oldu. Biraz farklı yollardan oldu çünkü şehrin tamamını yürüyerek dolaşıp asla metro, otobüs, taksi kullanmadım bu kez. Böylelikle Madrid , sokaklarıyla ve caddeleriyle kafamdaki şehir planını tamamen oturtmuş oldum. Calle de Toledo’dan aşağıya yürürken elimde şehir haritası olmadığı için yanlış gittiğimi hissedip ‘böyle olmayacak’ diyerek geri dönüp Plaza Mayor’a çıktım. Bu arada Calle de Mayor üzerindeki İspanyollar’ın Karınca Design’ı diyebileceğim Gracias Mamá karşıma çıkıverdi. İçerisinde bolca vakit geçirdikten sonra izin alıp fotoğraflarını da çektim. Gidersen uğra derim. Aklım bitmeyen bira bardaklarında kalmadı değil açıkçası:)

Deneyim 12 : Gracias Mamá Calle Mayor, 32 Madrid

Madem Plaza Mayor’a kadar çıktım deyip ben de otele uğrayıp üzerimi değiştirip Calle de Álcala üzerinden geçerek Parque del Retiro’ya yürüyeyim dedim. Önce zor geldi onca yolu yürümek ancak havanın da ısınıp 32 dereceyi görmesiyle enerjimi toplayıp yola koyuldum. Dediğim gibi yapıp yol üzerindeki bir büfeden Lonely Planet alıp Puerta de Álcala’yı teğet geçip Retiro’ya adımımı attım. Bir önceki yıl aynı zamanlar yaptığım gibi sezonun ilk dondurmasını buradan alıp kendime kuytu bir köşe bulup çimlere yayıldım. Favorim Ben &Jerry Chunky Monkey 🙂 Orada huzur içinde geçirdiğim bir buçuk saat içinde hem yazımı yazdım hem de dergimi okuyup etrafımı izledim. Yalnızken dış dünyayla kurulan sözsüz iletişimin hazzını sana anlatamam; başka bir dil yaratıp konuşuyormuşçasına kurduğum göz temasları ve içselleştirmelerle geçen bu birkaç Madrid günü ruhuma kesinlikle baharı getirdi tam anlamıyla.

IMG_6127
Costanilla de San Andrés / Madrid

Madrid’de son tam günüm diyerek kendimi yollara vurduğum bu günde fotoğraf çekeyim diye Plaza de la Villa’dan, Calle Mayor’dan dem vurmuşken Mercado de San Miguel’e uğramadan olmazdı. Kendisi beni o ağır pazartesi gününün akşamüzerinde yağmurla birlikte karşılamıştı ki nedense kalabalığın içindeki yalnızlığım tuhaf bir biçimde beni ürkütmüştü. San Miguel’i biraz tanıtmak adına fotoğraf çekmeden olmazdı. Atmosferini niyeyse çok seviyorum. Aslında hem turistik hem de yerel bir yer olması da bir anlamda turist-yerel buluşmasının güzel yanı. Gözlem yaparak anlamaya çalışıyor insan.

IMG_6093
Restaurante Botín / Madrid

IMG_6097

IMG_6099

IMG_6100IMG_6101IMG_6102IMG_6103

 

San Miguel’den çıkıp başlarda Avrupa’nın aktif olan en eski restaurantı zannettiğim ancak aslında dünyanın aktif olan en eski restaurantı olduğunu öğrendiğim Botín’e vardım. Her şeyi telefonuyla videoya alan İspanyol bir kız beni durdurup ¿Eres turista aquí? diye sorunca hem evet hem de hayır cevabını verdim gülerek. Buralarda çok eski bir restaurant olduğunu duyduğunu ama tam nerede olduğunu bilmediğini söyleyince ben de tarif ettim. Birlikte görüntü aldık dışarıdan. Botín, gerçekten zeminine basmaya kıyamayacağın kadar eski bir restaurant. Alçak tavanlı, ahşap zeminli ve dış cepheli, her katı farklı döşeli ve yalnızca belirli saat aralıklarında açık olan ızgara etleriyle ünlü bir yer. 1725 yılında açıldığı günden bu yana hala hizmet veriyor. Mutfağında bile hala eski malzemeler kullanılıyor. Ben gittiğimde kapalı saatine denk geldiğim için yemek yemeyip yalnızca ziyaret ettim. Bizde olsa kapısından giremezsin ama burada yemekler yenmeyecek kadar pahalı değil. Bir dahaki gidişimde belki denerim diye düşünerek biraz fotoğrafladıktan sonra yoluma devam ettim. Bu arada inanmayanlar için vitrinde Guinness Rekorlar Kitabı’nda olduğuna dair seritifika vitrinde, broşürler ise içeride girişte bulunuyor. Eski ve yeni fotoğrafların alt alta olduğu kartpostal olarak basılmış tanıtım kartlarından ise dayanamayıp birkaç tane attım çantama. Yemek için olmasa da ziyaret için mutlaka uğra derim.

IMG_6068
Mercado de San Miguel / Madrid

IMG_6074IMG_6075IMG_6076IMG_6078IMG_6081

IMG_6082
Mercado de San Miguel / Madrid

Deneyim  13 : Restaurante Botín C/Cuchilleros,  17 Madrid

Bu son akşamüzeri patatas bravas aşkım nedeniyle önce yine Las Bravas’a uğrayayım sonra başka bir yerlerde bir şeyler içerim diye düşünüp yine kendimi Espoz y Mina’da buldum. Sokak hemen otelimin arkasında olunca tabii uğrak noktam haline getirdim. Ancak buraları keşfedeyim derken sanırım biraz geç de olsa çok sevimli bir sokakla tanıştım : Barcelona. Sokağın adı da en az kendisi kadar güzel gerçekten. Minik bir sokak ancak keyfi de bir o kadar katlanıyor belli ki. Plaza de Santa Ana’nın yeri başka ama yine de oturup bir şeyler içmek için alternatif olabilir. Çok sevdiğim o İspanyol havasını iliklerime kadar soludum sokaktan geçerken. Ellerine mojitoları ve biralarıyla gençler, masalarında cava ve şaraplarıyla orta yaşlı insanların oluşturduğu fotoğraf kesinlikle kuşakların uyumu ve iç içe oluşuna harika bir örnek. Bu milletin de en sevdiğim yanlarından biri sanırım. İşte o an yalnızlığa bayılmama rağmen ilk kez ‘ah keşke şu an arkadaşlarım olsa da birlikte bir şeyler içip sohbet edip yine dağılıversek’ diye geçirdim içimden.  Ama giden herkese şiddetle benden tavsiye.

IMG_6207
Calle de Barcelona / Madrid

Deneyim 14 : Calle de Barcelona Madrid

Baktım olmayacak ben de son gecemin keyfine varmak için Plaza del Ángel’e gitmeye karar verdim. Bir önceki yıl oturup mojito içtiğimiz güzel bar España Cañí’ye oturup yine bir mojito söyleyiverdim. Neredeyse sürahide gelen mojito iç iç bitmedi ve yalnızca 4.5 euro ödedim.  İster dışarıda ister içeride oturmalı olsun burayı da her Madrid gezenine öneririm.

Deneyim 15 : Bar España Cañí Plaza del Ángel,  14 Madrid

7 Nisan Perşembe / Plaza Mayor – Madrid

Madrid’de her geçen günüm bir meydanda başlayınca ben de her günün manşetini başladığı meydanın adıyla atmaya karar verdim. Madrid’deki son günümde ağırlık Plaza Mayor ve Calle Mayor üzerinde olunca konuyu Mayor ile bağlamamak olmazdı. Sabah erkenden Chocolatería San Ginés’e gidip Türkiye’deki herkes için kahvaltımı churros con chocolate ile yaptım. Herkesi andım, herkes için yedim. San Ginés, Madrid’e gidip churros con chocolate yiyebileceğin yegâne adres. Yeri de çok kolay zaten. Pasadizo’da oturup Madridlilerle churro yemenin keyfi gerçekten bambaşka. Burada yersen başka hiçbir yerde churro yiyemeyebilirsin; tek kötü yanı bu.

IMG_6172
Plaza Mayor / Madrid
IMG_6210
Chocolatería San Ginés / Madrid
IMG_6211
Churros con chocolate / Madrid
IMG_6215
Plaza Mayor / Madrid
IMG_6221
Un café con leche en Plaza Mayor

Deneyim 16 : Chocolatería San Ginés Pasadizo San Ginés,  5 Madrid

Kahvaltıdan sonra güzelim güneşin altında son saatlerimi yaşarken son bir Madrid kahvesi içmeden olmaz deyip Plaza Mayor’a yürüdüm. Biraz meydanda tembellik ettikten sonra meydanı gören en güzel köşeye oturuverdim. Birkaç not aldıktan sonra kahvemi bitirip içimden ‘acaba bir daha ne zaman Madrid’e gelirim’ diye geçirerek son birkaç derin nefes aldım, Plaza Mayor’u kalbime gömdüm, hatta kalbimi Madrid’de bırakıp yeniden yurda döndüm.

Deneyim 17 : Plaza Mayor’da bir sabah kahvesi, akşamüzeri birası ve keyif

UNUTMADAN!

Madrid’e ayak bastığım ilk gün etrafıma keşif dolu gözlerle bakarken keşfettiğim bir ıvır zıvır-hediyelik eşya dükkanı çıktı : ¡MADRID! İçeride çok orijinal magnetlerden kupalara, rozetlerden kartpostallara, çerçevelerden posterlere dek birçok sıradışı ve esprili Madrid’e ve İspanya’ya özgü ıvır zıvırlar bulunmakta. İzin alıp her köşeyi fotoğrafladım, sahibi olan hanım da bana şeker hediye etti:) Şubesi olmayan bu dükkan C/Espoz y Mina’da bulunuyor.

Deneyim 18 : ¡MADRID!

IMG_6195IMG_6196IMG_6197IMG_6198IMG_6199IMG_6200IMG_6201IMG_6202IMG_6203IMG_6204IMG_6205IMG_6206

İspanya = Keyif bence. Gece ne kadar hızlı yaşarsan yaşa güne geç başlar ve kahvenin kokusuyla uyanırsın. Hava soğuk olsa bile Akdeniz güneşi içini ısıtmaya yeter. Kilise çanları, bisiklet trafiği, insanların keyif ve huşu içinde her şeyden bir mutluluk ve keyif yaratması seni de nedensiz mutlu eder bu ülkede. Gün batarken işten çıkıp arkadaşlarıyla buluşan; kahkahalarıyla cânım binalarla bezeli sokakları şenlendiren güzel insanlar, eline gitarını alıp latin ezgileriyle coşan sokak sanatçıları ve deli gibi sevdiğim eski barlardan gelen bira kokuları da sebepsiz mutluluklara mutluluk katar. Böyle bir ülke İspanya işte; yaşanası, gidilesi ve görülesi.

IMG_6177
Parque del Buen Retiro / Madrid

 

 

 

2 Comments

  1. Hola !!!!! Ben Fatma ; yazınızı çok beğendim benim şehrimi anlatmışsınız .çok da güzel çok da başarılı olmuş ellerinize sağlık. Ben 3 yıldır Madrit’te yakın alcala de henares te yaşıyorum ve dönüşe 40 gün kaldı . İlk okuduğum yazınız salamancayla ilgili olan ,son bir tatil planlıyoruz salamancayla başlayıp kuzey sahil boyunca gezeceğiz.. Bu vesileyle keşfettim sizi. Madrit’te keşfetmediğim yerlerde not etmişsiniz sonturlarımda gideceğim umarım. Umarım bi gün biryerlerde tanışırız .tekrar teşekkürler….

    1. Graciaaas:) Beğenmenize sevindim, umarım Salamanca notları da işinize yarar ve keyifli bir gezi yaparsınız. Álcala de Henares’e gitme fırsatım olmadı ama bir dahaki Madrid seyahatimde neden olmasın? İspanya’dan dönmek çok hüzünlüdür hele de böyle bir ülkeye…Sevgiler

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s