İTÜ Maçka Kampüsü İşletme Fakültesi – Seyyah ’16
Yolu başından aşkınların, kendini seyahate adamışların, yolda olmaya gönüllü ve sevdalı insanların, gitmeye niyetli ve keşfetmeye isteklilerin buluştuğu ve artık geleneksel hale gelen Seyyah ’16’nın ikincisi 4-5 Mart tarihlerinde İTÜ Maçka Kampüsü İşletme Fakültesi’nde gerçekleşti. Geçen yıl Seyyah ’15 olarak ilki İTÜ Ayazağa Kampüsü’nde 21-22 Şubat’ta gerçekleşen bu harika etkinlik bu yıl yolculuğuna Maçka’da devam etti. Geçen yıl ile bu yıl arasında bazı farklılıklar ve bazı yenilikler de yok değildi elbette. Ama cumartesi katıldığım programın içeriğine, farklılıklarına değinmeden önce üniversite gençliğini böyle bir organizasyonu başarıyla tamamlamalarından dolayı gıpta ederek kutluyorum. Zaten bu programla birlikte kapıdan çıkarken hayattaki motton ‘Sen istersen hayatta her şey mümkün’ oluyor ve gerçekten de öyle.

Seyyah nedir?
Seyyah, İTÜ Gezi Kulübü öğrencilerinin organize ettiği, her yaştan herkesin katılabildiği, çeşitli gezginlerin ve blog yazarlarının, seyahat organizatörlerinin ya da sadece seyahatseverlerin katılıp sunumlar yaptığı, kendi seyahat deneyimlerini, yaşam tarzlarını, hayallerini, kurumsal hayattan ve kapitalizmden bir nebze de olsa nasıl sıyrılabildiklerini anlattıkları, bu sunumları fotoğraf ve videolarla da destekledikleri muhteşem gezi albümlerini katılımcılarla paylaşıp her sunum sonrası da sorulara yer vererek söyleşi tadında güzel bir gün geçirilmesini sağlayan ve yine tekrar ediyorum : ‘gerçekten istediğin hiçbir şey imkansız değildir’ diyerek kapıdan çıktığın keşif ruhu canlandırıcı bir etkinlik. En güzeli de az da olsa SEN gibi insanların varlığından haberdar olduğun, onlarla aynı çatı altında bulunduğun güzel bir gün geçiriyorsun ki bu da yine SEN gibi hayatı sürekli sorgulayan, bir şeylerin yanlış gittiğinin farkında olan, bir sürü hobisi olan, hayattaki amacı salt kariyer-evlilik-çocuk üçgeninde sınırlanmayan, her yeni güne keşfetme arzusuyla uyanan insanların da var olduğu gerçeğiyle adımlarının hızlanmasına yardımcı oluyor.
İTÜ Maçka Kampüsü İşletme Fakültesi – Seyyah ’16
Gezgin misin, turist mi?
İtiraf ediyorum ilk seyahatlerimde hep turist oldum. Ama sanırım bu işe başlarken zaten turist olarak başlamak şart. İki olguyu tanımlayacak olursak-ki bu en çok tartışılan konulardan biri-turist; dünyada görülmesi gereken yerleri rotasına alan, her turistik yiyeceğin tadına bakan, tüm berbat para avcısı turistik restaurant ve kafeleri arşınlayan, para atılan yere parasını atan, kısacası ne yapılması gerekiyorsa harfiyen yerine getirip her sembolik turistik nesnenin yanında gülümseyerek anını ölümsüzleştiren kişiye denir. Turistler kötü insanlar değildir. Yalnızca sürünün parçasıdırlar. Gezgin olmak için birey olmak gerekir ki zaten bunun için farklı bakış açısı da şarttır; bir de tabii konfordan ne olursa olsun vazgeçmek.
Ben artık yoluma gezgin olarak, gezgin bakış açısıyla devam etmek istediğim için daha yerel bilgiler ediniyorum kendime. Artık anıtlarla fotoğraf çektirmiyorum. Herkesin bilmediklerini görme peşindeyim. Bu nedenle hem çok fazla blog, dergi okuyor hem de parama kıyıp Lonely Planet alıyor ve seyahat defterleri tutuyorum. Bunun yanı sıra Ipad’imde Evernote uygulamasını kullanarak derlediğim tüm dijital bilgileri de tek bir noktada biriktirmiş oluyorum. Önümüzdeki ilk seyahatim nisan ayında Madrid’e olacak. Bilmem kaçıncı kez gidiyorum ve insanlar buraya neden bütçe ayırdığımı algılamakta güçlük çekiyor ama beni anlayacak birkaç insan var yalnızca. İspanya ile öncelikle bir gönül bağımız ve bir geçmişimiz var; bundan vazgeçebilmek mümkün değil. Benim esas memleketim orası ve senede en az bir kere kavuşamazsak özlüyor, bir şekilde gitmek için fırsat ve bahane buluyorum. Çünkü kendimi oraya ait hissediyor ve gerçek anlamda huzuru, mutluluğu orada buluyorum. Gidip orada turist gibi değil yereller gibi birkaç gün geçirip hasret gidereceğim; bu arada da yeni deneyimlerimi blogumda paylaşacağım hepsi bu:) Yaz için ise daha uzun bir rota çiziyorum. Bu kez farklı deneyimler yaşamak adına her gittiğim ülkede konaklamayı farklı biçimlerde yapıp Airbnb ve Coachsurfing (stay with locals) denemeyi planlıyorum. Önümüzdeki yıl ise elden gitmeden bir de Küba’yı göreyim diyorum, bakalım:)
Bu arada gezginin tanımını henüz yapmadım hala! Gezgin, turistten farklıdır. Tek ortak noktaları yolda olmaktır ancak gezgin sadece yolda olmayı sever. Aksaklıklara, hava koşullarına, parasız kalmaya, hijyeni az da olsa ikinci plana atmaya tav olur ve yoluna devam etmek için hangi araca binmesi gerekiyorsa ona biner. Çünkü seyahatseverdir ve tutkusu keşfetmektir. Hiçbir olumsuzluk onu yoldan alıkoyamaz.
Seyyah ’16 ile bir cumartesi : 5 Mart
Geçen yıl İZ TV’deki Yolda programının gezginleri Yiğit Alpman ile Eren Aybars Arpacık’ın sunumuyla açılış yapan Seyyah, bu yıl gezi kulübü öğrencileri tarafından sunuldu. Programın cuma günkü açılış konuğu gazeteci güzel insan Nazım Alpman idi. Bir iş günü olduğu için ne yazık ki kaçırdım ancak sosyal medyadan sürekli takip ettim. Aynı gün Ruhu Bohçada Gezen gezgin Hülya Tosun, ardından yelkenli ile dünyayı gezen Cumhur Gökova, gezmediği ülke kalmayan Çelebi Alper takma adıyla Alper Metin, ardından da Rüzgarın İzinde bir motosiklet gezgini olan Serkan Söğüt sunumlar yapmışlar. Programda Varuna Gezgin ekibi de olacakken aniden gelişen bir aksilikten dolayı programa katılamamışlar. Ama sen Varuna’yı öyle ya da böyle takip et. İZ TV’deki Gezmek İçin Yaşamak adlı belgesellerini izle, web sayfasındaki gezi yazılarını oku, Murat Fıçıcı kimmiş öğren ve yakın zamanda İstiklal Caddesi Kumbaracı Yokuşu’nda nihayet(!) İstanbul’da da açılan Varuna Gezgin Café del Mundo‘ya uğrayıp harika atmosferde leziz dünya biralarını yudumla.
4 Mart Cuma günü bu programla sonlanırken 5 Mart Cumartesi ise açılışı Tatlı Gezgin takma adıyla Gülçün Söğüt yapıyor. Programın başına yetişemiyorum ancak ortasından sunuma dahil oluyorum. Gülçin Söğüt, kurumsal hayata veda edip bir gün yaşamaya başlamak isteyenlerden. Tek başına dünyayı geziyor, yeni yerler keşfediyor. Kadın başına gezmenin artı ve eksilerini anlatırken, yaptığı Endonezya sunumlarıyla tanınıyor. Hatta yakın zamanda bir Endonezya sunumu daha yapacak.

İlk sunumun ardından sahne kendisi de bir İTÜ mezunu olan Cihangir Dilmaç‘a kalıyor. Bisiklet ve scooter ile yaptığı Japonya ve Küba seyahatlerini anlatan Cihangir Dilmaç ise pedala gönül verenlerden. O da ne yazık ki kurumsal hayatın kurbanlarından olarak iş hayatına devam ediyor ancak kariyerinde değil her zaman seyahatlerinde ilerlemeyi hedefliyor.

Rota Macera’nın ardından ise sahne, iki kadın birleşip bir dünya yaratan Banu Tunçer ve Ferda Tangüner’e kalıyor. Bir gün karar verip kurumsal hayatlarını sonlandıran gezginler, başbaşa verip plansız bir dünya turu planlamışlar farkında olmadan. Türlü aksilikler yaşamışlar ancak her şeye rağmen harika bir deneyim yaşamış, dönmüş ve şimdi yeniden kurumsal hayatlarına devam ediyorlar. Tüm maceralarını da 2 Kadın 1 Dünya‘da anlatıyorlar.
Bkz. Tengboche Köyü, Mabul Adası

Ve yeniden sahne bir başka kadının, Öykü Koman‘ın Kuzey Işıkları sunumuyla aydınlanıyor. Sırtçantalılar Topluluğu‘nun yöneticisi olan Öykü, öncelikle kendisinin de üniversitedeyken katılmış olduğu Avrupa Gönüllüler Hizmeti’nden bahsederek bizi sıcacık İspanya’dan buzlar ülkesi Norveç’ götürüyor. Aurora hakkında bir videonun ardından ışıkları görme macerasını ve deneyimlerini paylaşıyor. Yakın zamanda ise Kuzey Işıkları hakkında bir yazısını okuyucularıyla paylaşacağını belirtiyor.
*Norveç, İsveç gibi ülkelerde yerel halkın cep telefonlarında kullandırı Aurora Service adlı bir uygulama var ve insanlara aurora görüleceği zaman haber veriyor saat aralığıyla birlikte. Çünkü kuzey ışıkları öyle bir anda görülüp yok olan bir doğa olayı değil; belirli bir saat aralığında oluşabiliyor.
*Aurora nedir? İzle AURORA BOREALIS
*Aurora’yı görmek için çeşitli tur firmaları var, giyeceğin tulumdan yiyeceğin hazır yiyeceğe, kamp ateşine, çadıra ve fotoğrafa kadar her şeyi düşünen firmaya ödemen gereken ücret 400 TL. Malum Norveç’te yaşam pahalı üstelik aurora görmeden dönüp paranı yakabilme ihtimalin de var.
*Yaklaşık -20 derece doğukta altı saat kadar karanlıkta beklemen gerekiyor.
*Tulum, bere, kıyafet bir yana en önemli şey ayağına giyeceğin ayakkabıyı iyi seçmek diye ekliyor Öykü.

Kuzey Işıkları’ndan dönüp yeniden Türkiye’ye ulaşıyoruz Cemre Nur Meleke ile. Cemre, 24 yaşında bir gezgin. Kendisi aynı zamanda çeşitli seyahat dergilerinde editörlük yapıyor. En önemlisi ise ülkemizdeki GEZGİN KADINLAR Platformunun kurucusu. Kapalı bir grup olarak Facebook’ta başlattığı grup, bugün her yaştan kadının her türlü yazısını paylaştığı bir bloga dönüşerek yayılmış, genişlemiş. Üstelik bloga gönül veren kadınlar dönem dönem çeşitli organizasyonlarda buluşup bir araya geliyorlar. Sen de bir kadın olarak gittiğin semt pazarını da, yaşadığın semti de, yaptığın yurtiçi ya da yurtdışı seyahati de anlattığın yazıyı gönderip sitede yayınlanmasını sağlayabilirsin. Yazıların herhangi bir formatı, dili yok. İçeriği gezmek olsun yeter.
“Kitapların şarjı bitmez, bisikletler benzin zammından etkilenmez. Bir kitap, bir bisiklet. Özgürlük ucuzdur.”

7KITA7ULTRAMARATON diyerek hayallerin yalnızca çok isteyerek nasıl gerçek olacağını anlatan maraton koşucusu, sporcu Alper Dalkılıç’ı gıpta ederek ilgiyle izledi tüm salon. Alper de kurumsal hayatın dezavantajlarını avantaja dönüştürerek koçmaya başlamış çünkü ‘Koşmasaydın göremezdim’ diyor ve ekliyor : ‘Eşim Elena ile koşmaya devam ediyoruz ‘dünyayı koşan çift‘ olarak’.
Güzel ve bolca mesaj içeren sunumunun ardından kendisine yöneltilen soruların ardı arkası kesilmeyen Alper Dalkılıç’ı web sayfasından ve Instagram hesabından takip etmek mümkün. Kendisinin sunumundan not aldığım birkaç noktayı da paylaşmak isterim :
*Bir film tavsiyesi : MAN ON WIRE Aslında bir belgesel ve Oscar almış. Gerçek hikaye çünkü. Fransız bir ip cambazının hikayesini konu alıyor. Özgür tabii ki izlemiş; ben henüz izlemedim ama en kısa zamanda izlenecekler arasına girdi.
*Yaptığı koşular genellikle çöllerde oluyor Alper’in. Konakladığı çadırdan çektiği bir fotoğrafla lüks bir otel odasının fotoğrafını çekip yan yana koyarak ‘5 yıldızlı otel’ – ‘5 milyar yıldızlı otel’ diyerek bir gönderme yapıyor.
*Yine mesaj içeren anlamlı bir video : TRAVEL IN GROUPS
*Tavsiye ettiği bir kitap ilgimi çekiyor : KOŞMAK / JEAN ECHENOZ
Maraton bitiyor ve pedala dönüyoruz yine.
Karşımıza gönlünü, hayatını pedala adamış iki öğretmen çıkıyor : İnci ve Soner Sarıhan. Çift olarak amatörce Türkiye sınırlarında başladıkları bisiklet seyahatlerine ve kamp ruhlarına 2009 yılında dünyaya gelen oğulları Tibet Çınar’ı da dahil ederek çocuklu olmanın gezmeye engel olmadığını, ancak bahane olabileceğini anlatıyorlar. Ne de olsa cesareti olmayanın her zaman bir bahanesi vardır, değil mi?

Buradan yola çıkarak somut verilerle insanlara ulaşmak adına seyahatlerini filme alıyorlar ve ortaya MİNİK GEZGİN çıkıyor. Oğullarının her doğum gününü bambaşka bir ülkede bisikletlerinin gölgesinde kutluyorlar. Çünkü istedikleri şey Tibet Çınar’ın yeşil rengi çimenden, mavi rengi gökyüzünden ve denizden öğrenmesi; kitaplardan değil. Nitekim öyle de olmuş. Şöyle özetleyecek olursak : Minik Gezgin’in Dünya Turu
Filmin yanında birer de kitap yazmış bisiklet tutkunu çift : PEDALIMDA BEŞ ÜLKE ve MİNİK GEZGİN YOLDA BÜYÜMEK.
Çiftin ve minik Tibet Çınar’ın Youtube sayfasını da takip edebilirsin; o zaman buraya tıkla!

Programda saatteki sarkmalar sebebiyle aksaklıklar olmasına rağmen salon doldu ancak boşalmadı. Son sunumu ise yine pedala aşık bisikletçi ve Bisikletizm adlı blog sayfasının kurucusu, yazarı Pınar Pinzuti yaptı. Dünyayı bisikletle gezerken yaşadığı deneyimlerini, nasıl bisiklet aktivisti olduğunu, ne gibi organizasyonlar yaptığını ve bisiklet sürmenin aslında aynı zamanda politik de bir duruş olduğunu anlattı. Çünkü o insanlar başka insanlar. Bunu istemek başlamaya bir teşvik. Bisikletle bir kere dışarı çıkmak yeter, gerisi zaten artarak gelecektir diyor. Tüm bunların ardından İskoçya’da yaptığı bisiklet turunu paylaşarak konuşmasını noktaladı ve dedi ki : HAYDİ BİSİKLET ALIN! ÇIKIN VE BİNİP GİDİN!
Ve program sona erer…
Seyyah’16 sona ererken ben de bu yıl yapılan yenilik ve değişikliklerden bahsederek yazımı sonlandıracağım.
Öncelikle bu yıl sunucu olarak Yiğit ve Eren yoktu.
Sunum aralarında seyahat ve kamp malzemelerinin hediye edildiği çekilişler yapıldı.
Geçen yılki gibi teknik aksaklıklar ve takılmalar yine devam etti.
Organizasyon bu yıl Ayazağa Kampüsü’nde değil Maçka Kampüsü’nde gerçekleşti; daha güzel oldu.
Gençtur, Seyyah’a sponsor oldu.
Çay-kahve ikramı biraz daha güzel oldu. Ama ben termosumla gittiğimden benim için bir şey fark etmedi:)
Girişte kayıt masasında Magma Dergisi dağıtıldı.
Bu yılın duyuruları daha çok kişiye ulaştı.
Ayrıca benim açımdan bir şey söyleyecek olursam, bu yılki sunuma iki öğrencim de katıldı. Böylece güzel paylaşımları onlar da dinlediler ve en çok da onlara okul dışında bir yol gösterebildiğim için, böyle bir organizasyona dahil oldukları için verdiğim akademik derslerden çok daha fazla mutlu oldum. İspanyolca öğretmek aslında hiçbir şey; önemli olan bir insanın ufkunu genişletmek ve hayattan bir şeyler paylaşabilmek. Aynı duyguyu geçen hafta nöbetçi olduğum okul koridorunda iki öğrenciye kağıttan kutu yapmayı öğretirken de yaşadım; itiraf ediyorum!
Sonsöz
Mesleğin ne olursa olsun bir hobin olmalı. Bu hayata sığ bakmamalısın. Sanat ve seyahat hayatının merkezinde olmalı. Doğaya dönmelisin. Yaşamayı, gerçekten yaşamayı öğrenmelisin. Bedeli ne olursa olsun bazen risk almayı bilmeli ve hayır demeyi öğrenmelisin. Hayatta hiçbir şey İMKANSIZ değil. Merak etmeli ve keşfetmek için bakmalı, keşfetmek için yaşamalısın. Zaten doğanda olan şeyleri reddetmemelisin. Sen şehir insanı görünen bir doğa yaratığısın. Çünkü şehirde yaşamayı sonradan öğrendin. Yapay olan her şeyle sonradan tanışıp kendini zehirlemeye, yuvanı ve dünyanı yok etmeye başladın. Paranın esiri olup ona ulaşmak için sağlığını, ruhunu feda ettin. Sonra yine para harcadın sana verdiği zararı düzeltmek için. Neden? Bir hiç uğruna. Hayat sokaklarda, hayat dışarıda. Çık dışarı ve yaşamaya başla!
Seyahat et, önyargılarından kurtul ve yeniden İNSAN ol.