Sanırım bu upuzun Granada yazı serimin son ayağı Alhambra. Yazması, anlatması en zor olanı belki de. ‘Saray göreceğim, ben ne saraylar ne katedraller gördüm’ diye kibirli ve yersiz bir önyargıyla gittim ben Alhambra’ya. Giderken çok genel olan bilgilerim kısıtlıydı; daha bahçe kısmına girer girmez o yürüyüş yolunda vuruldum kendisine ve bulduğum ilk broşürden başladım okumaya ve anlamaya Alhambra’yı…



Alhambra’ya genel bakış
Bir kere kafanızda “klasik bir saray” imgesi belirmesin lütfen. Alhambra, bir saraydan çok daha fazlası. Saray,kale ve enfes bahçelerden, muazzam bir manzara ve yürüyüş yollarından oluşan birleşik bir yapı. Başlı başına bir semt kendisi. Haritaya baktığınızda da o şekilde görüyorsunuz zaten. Dolayısıyla Alhambra, birkaç bölümden oluşan, gece ayrı gündüz ayrı ziyarete açılan, bahçeleri ve sarayları için ayrı bilet seçenekleri sunan muazzam bir eser. İslam mimarisinin ulaştığı en üst mertebe deniyor Alhambra için. Nitekim çok sevilen ve ziyaret edilen Sevilla’daki Real Alcázar da Alhambra’dan örnek alınarak inşa edilmiş. İki eseri de ziyaret ederseniz benzerlikleri gözden kaçırmanız imkansız.

Biraz tarih, biraz rivayet…
Biraz tarihinden bahsedecek olursam eğer Alhambra’daki Alcazaba (kale) kısmı ilk yapılan bölüm yani en eskisi. 1232 senesinde Gırnata Krallığı ile birlikte diğer bölümler inşa ediliyor. Özellikle akan su hem sarayların içerisinde hem de tüm birleşik yapıda, bahçelerde, yol kenarlarında kullanılmış. İslamiyet’te büyük önem taşıyan akan su, sizi farklı bir havaya sokuyor ister istemez. Üstelik o yıllarda su, taşıma yöntemiyle saraya ulaştığı için o havuzları ve bahçelerin bakımının zorluğunu hayal etmek hiç de zor değil. Nazarí Sarayları’nın içerisinde bulunan ve hemen yanı başındaki yapının birebir aksini görebildiğiniz havuzlar ise özellikle çokça inşa edilmiş. Sudaki yansıma ve gerçek görüntü bir araya gelince hangisi gerçek hangisi yansıma ayırt etmek zor oluyor. Bir doğu felsefesinden gelen bu özellik aslında yaşamın da böyle bir şey olduğunu; ‘hayat aslında bir yansımadır ve kişi asla ona sahip olamaz’ı hatırlatmak için simgesel olarak ifade edilmiş.


Alhambra ya da Türkçe söylenişi ile El Hamra, adını da yapımında kullanılan kilin kızılımsı renginden alıyor. Arapça da ‘hamra’ sözcüğü kırmızı anlamına geliyor.
Nazarí Sarayları’na girdiğiniz ilk bölüm olan kralın çalışma odasından itibaren birçok yerde tekrarlanan Arapça yazıyı görüyorsunuz : ‘Galip olan her zaman Allah’tır’. Bu ifade aynı zamanda hükümdarların tuğralarında da yer alıyormuş.



Bahsettiğin taşıma yöntemiyle saraya gelen suyun yanı sıra doğudan gelen tohumlarla da enfes bahçelere birçok çiçek ve özellikle de portakal ağaçları dikilmiş. Palmiyeler ve portakal ağaçları içinde yürürken duyduğunuz akan su sesleri, dinginlik ve gördüğünüz simetrik yapılar ve şehir manzarası ile gerçekten büyüleniyorsunuz. Cennet bahçelerini anımsatması için özellikle bahçelere büyük özen gösterilmiş.
Alhambra’nın içinde daha önce de bahsettiğim gibi tek bir yapı mevcut değil. Son Emevi hanedanlığı Nazaríler’den çok sonra 16.yy’da Kral Carlos ise Rönesans etkisindeki kendi sarayını yaptırır Nazarí Sarayları’nın hemen yanına. Büyük bir meydan ve sütunlardan oluşan saray, İtalya’daki Rönesans yapılarını anımsatıyor.




Alcazaba yani savunma hattı olan kale bölümü en uç kısımda yer alıyor. Birçok kaynakta ilk olarak buradan Alhambra’yı gezmeye başlamanın daha iyi olacağını söylüyor ancak bence en son olmalı. Muhteşem bir manzaraya sahip Alcazaba. En tepe noktasına dahi tırmanarak şehri en güzel görebileceğiniz tek yer belki de. Minicik görünen binaların arasında şehir merkezindeki katedralin ne denli büyük bir yapı olduğunu maket gibi görüyorsunuz. Hemen karşınızda kalan Albaicín ise bembeyaz evleriyle sizi çocuk gibi muylu ediyor. Bol bol panaromik fotoğraf çekmeniz için daha güzel bir yer olamaz sanıyorum!
Alhambra’nın bölümleri
1.Palacios Nazaríes (Nazarí Sarayları)
2.Palacio de Carlos (Carlos’un Sarayı)
3.Generalife (Yazlık saray ve bahçeler)
4.Alcazaba (Savunma kalesi)
5.Jardines (Bahçeler)




Alhambra’yı dolaşmak
Ben, sürem kısıtlı olmasına rağmen ancak beş saatte dolaşabildim ve göremediğim birçok yer de kaldı ne yazık ki. Sabah saat 11.30’da Alhambra’ya adımımı attım ve çıkarken saat 16.40’tı. Bir gün muhakkak geçirilir. Zaten Palacios Nazaríes’e öyle elinizi kolunuzu sallayarak giremiyorsunuz. Aldığınız bilette yazan giriş saatine sadık kalıp ona rağmen yine de giriş kuyruğunda beklemeniz gerekiyor. Diğer kısımlar için de zaten aldığınız bileti ya erkenden almalısınız ya da risk almamak için bu işi online sayfasından halletmelisiniz.


Giriş ücretleri
Genel bilet : 14 Euro, Yalnızca bahçeler 8 Euro ve Alhambra’yı gece dolaşmak 7 Euro. Hepsini yapmaya değer kesinlikle.
Sonsöz
Ne Granada’ya ne de Endülüs’e ‘bir daha muhakkak gideceksin’ deseler inanmazdım. Endülüs’ü bilmem ama Granada’ya muhakkak geleceğim. Gelip birkaç gün geçireceğim doya doya. Beni büyüleyen Alhambra’yı hem gece hem de gündüz bir kez daha gezeceğim detaylarında kaybolabilmek için… Generalife’yi de göreceğim bu kez; bir günümü ayıracağım buraya muhakkak. Döneli daha bir hafta dolmadı ama ben şimdiden en kısa zamanda nasıl giderim diye bilet bakıyorum. . Saygı ve sevgiyle selamlıyorum hem Granada’yı hem de Alhambra’yı… Endülüs’ten sevgiler 🙂
