
Finalde size, üçlemeyi tamamlamak boynumuzun borcu diyerek son anda gezi listemize dahil ettiğim Venedik maceramızdan bahsedeceğim.Kendisi gibi macerası da kısa elbette! İtalya seyahatimiz bittikten sonra İspanya’ya geçeceğimiz için bir adet havaalanına ihtiyaç duyunca ve de bu havaalanını Floransa’da bulamayınca Venedik’e yöneldik. Marco Polo Havaalanından geçeriz dedik, e buralara kadar gelmişken ayarlayalım da bir günü de Venedik’te geçirelim dedik ve başardık! Bir sürü kocaman Avrupa şehrinde kaybolmayıp bu avuç içi şehirde kaybolduysak da değdi sanırım.

Floransa’daki rüya temalı gezimizin ardından Fiorentino’dan ayrılıp Santa Maria Novella İstasyonunun yolunu tuttuk.Tabii sırtımızda 60 litrelik sırt çantalarıyla birlikte.Nitekim planımız önceden internetten bakıp not almış olduğum 10:15 trenine binip Venedik’e varmaktı.Lakin…Aksaklık bu ya! İstasyona varmamızla işler değişiverdi.Hikaye de böyle başladı aslında…

Günlerden cumartesi.Takvimler en sevdiğim ayın 13’ünü gösteriyor.Otelin hemen karşısındaki istasyona varıyoruz 20 adım sonrasında.İnanılmaz bir kalabalık.Dünyanın her yerinden insan var sanki.Yine de yer bulamamak aklımızın ucundan bile geçmiyor.Bilet makinelerine yöneliyoruz.Nakit almak isterken boşta olanların hepsinin kredi kartıyla çalıştığını görüyor ve sıraya giriyoruz biz de.Derken sıra geliyor, parayı hazırlıyoruz, bileti alacağız ama o da ne! Yer yok elbette. 10:15 trenine binmeyi planlarken en erken 13:30 treninde yer bulabiliyoruz.Yapacak bir şey yok; biletleri almak farz. Otelden de ayrılmış bulunduğumuz için istasyonda 3 buçuk saat beklemeye mecbur kalıyoruz.Yine de yılmıyoruz; en sevdiğimiz şehirdeyiz ne de olsa.
İtalya’da internet problemimiz var ciddi anlamda.Bakınıyoruz, wifi yazısını gördüğümüz Chef Express’e oturuveriyoruz. Kuytu bir köşede zar zor yer buluyoruz kendimize. ‘Kahvaltımızı burada yapacağız mecburen’ diyerek gidip kruvasan ve kahvelerimizi alıyoruz. Alırken internet şifresini istiyoruz ancak bize bir fiş veriyorlar, üzerinde bir kod var; o kodu açılan sayfaya girip cep telefonunuza gelmek üzere giriş yapıyorsunuz.Fakat kullanıcı adı ve şifre gelmiyor! Neden? Hattınız Turkcell çünkü.Soruyoruz; bizi ilgilendirmez diyerek kestirip atıyorlar. Yapacak bir şey yok. Şimdi sonuca gelelim : no wifi!

Bekle bekle derken saatimiz geliyor ve trene biniyoruz; o da ayrı bir ritüel tabii. O devasa sırt çantalarımızla binmek, geçmek, onları üst bölmelere yerleştirmek…Sonuç olarak trene binip yaklaşık 2 saat 15 dakikalık bir yolculuğun ardından Venedik’e varıyoruz. Listemde birkaç otel var istasyona yakın olan ancak çoğunda yer bulamıyoruz, yer olan oteller karşımıza çıkıyor ama çok pahalı oluyor ve biz bir türlü yerleşmeyi beceremiyoruz…O minicik(!) çantalar sırtımızda, güneşin altında bir güzel kavruluyoruz.
Binbir güçlüğün ardından yine istasyona yakın bölgede bir otel buluyoruz.Burada oteller inanılmaz pahalı. Hayatımın en yüksek otel parasını ödüyorum sanırım.(Kendi paramla hiç beş yıldızlı otele gitmedim, gitmeyeceğim de.) Bir gece kalacağımız iki yıldızlı ve rutubetli otele 100 euro ödüyoruz. Buna ek olarak bir de city tax yani şehir vergisi de koyuyorlar 4 euro.

Yapacak bir şey yok; tadını çıkaralım diyerek odaya yerleşip duşumuzu alıp saat 17:00 gibi çıkıyoruz dışarıya…Elimizde haritayla yatma saatine kadar şehri bitirmeye kararlıyız.Belli başlı noktalar (San Marco Meydanı, San Marco Kilisesi, Gran Canal, Rialto Köprüsü…) görülecek, notlardaki restaurant kafeler denenecek, biraz fotoğraf biraz da tarihi bilgi edinilip birer de hediyelik eşya alınırsa tamamdır! Bolca fotoğraf molalı yürüyüşlerimize rağmen şehri bitiriyoruz gece 23:00’a kadar.
Minicik bir şehir ancak haritayla sokaklar uyuşmayabiliyor ve biz o nedenle kayboluyoruz mesela:) Gerçekten sevimli, çok enteresan ve güzel bir şehir ve hatta tren şehre girerken suyun üzerinden süzülen ray manzarasıyla inanılmaz heyecanlı bir şekilde konuklarını karşılayan ancak bir o kadar da konaklaması pahalı bir şehir.
İtalya’daki Türk turist görme rekorumuzu da burda kırıyoruz ayak üzeri. Bu şehre yakın asıl cam işçiliğinin yapıldığı iki pastel boya adası da var gezilen : Murano ve Burano. Lakin bizim geliş amacımız başlıca havaalanı olduğu için buraya gitmeye vakit bulamıyoruz.
Bulana kadar sinir krizleri geçirdiğim, uğruna kaybolduğumuz pizzacı Antico Forno ise muazzam! İri dilimler halinde pizza satıyorlar ben İtalya’daki en iyi pizzamı da burada yiyorum! Üstelik fiyatları da çok uygun; bir dilimi 2.5 euro ve çok açsanız bile iki dilimle doyuyorsunuz.Benden size margarita ve dört peynir gelsin o zaman!

Bunun haricinde methini bloglardan sıkça okuduğum San Marco’daki Quadri Kafeye gidiyoruz. Harika bir resital, ışıklar, kostümler, ayışığı…Gerçekten bir filmin içindeyiz sanki. Fotoğraf çekmekten kendimi alamıyorum. Ancak bir şey dikkatimizi çekiyor; kafede oturan kimse yok. Yalnızca etrafta turistler var; fotoğraf ve video çekiyorlar müzisyenlerin etrafında. Bira 10-11 euro, espresso 6 euro. Sonra uzaklaşıyoruz:) (İyi ki de öyle yapmışız çünkü buraya daha önce gidip de mağdur olan bir arkadaşımın anlattığına göre sizin haberiniz olmadan müzik için de ayrıca 20 euro ekliyorlarmış hesaba ve siz bunu adisyon geldiğinde öğreniyormuşsunuz.) Haliyle anlıyoruz ki San Marco’daki kafelere dışarıdan bakmak çok daha keyifli gerçekten 😉

Meydandan uzaklaşıp ışıl ışıl su şehrinin dar sokaklarından otele giderken yolda bastıran sağanak yağmurun altında koştururken kapanışı bir kapının üzerindeki kocaman harflerle yazılı mesajla yapıyoruz : #direngezi

Kısa kısa Venedik notları :
* Venedik’i mutlaka yürüyerek gezin; bot kullanmayın, gereksiz.
* Şehir haritasına pek güvenmeyin, kaybolduğunuzu düşünüp işin içinden çıkamazsanız inat etmeyin ve bir bilene sorun.
* Sezonda gidecekseniz önceden bir otele mutlaka rezervasyon yaptırın; doğaçlama pek başarılı olmadı ve biz gerçekten çok zor otel bulduk.
* İtalya’nın her yerinde olduğu gibi internetin ekstra ücretinin olduğunu unutmayın ve önceden sorun öğrenin.
* Gondollar çok fazla iş yapıyor gerçekten ancak çok pahalı.Kalabalık bir grup olarak gittiğinizde mantıklı olabilir belki ama bize o kadar para vermek gereksiz geldiği için binmedik.
* Mümkünse ara sokaklardaki mağazalardan alışveriş yapın; çok daha makul. Hele de San Marco civarından asla alışveriş yapmayın derim.
* Bu şehri ben gündüz gözüyle daha bir sevdim sanırım.Gece el ayak çok erken çekiliyor nedense. Biz cumartesi akşamını orda geçirmemize karşın saat daha 23:00’da sokaklar bomboştu, her yer de kapanmıştı.
* Havaalanına gidecekseniz Cannaregio civarından otel bulmanızda yarar var; bu bölge hem tren istasyonuna hem de havaalanına giden otobüslerin kalktığı istasyona yürüme mesafesinde.
* Sık aralıklarla kalkan bir havaalanı servis otobüsleri var; kişi başı 6 euro ödüyorsunuz ve kalktıktan sonra alana varmanız yaklaşık yarım saat sürüyor.
* Minik bir şehir burası; öyle uzun günler ayırmayın derim; gezecek çoook ülke çok da şehir var!
Şimdilik İtalya serüveni bu kadar, keyifli ve bol gezmeler!