Değirmenler diyarı : ZAANSE SCHANS
Çikolata kokulu masal kasabası Zaanse Schans! Geniş ve yemyeşil düzlükler, çeşit çeşit hayvanlar… Sonra karşına birden değirmenler çıkıveriyor! Sokağına giriş yapıyorsun ve taa taaam evleriyle seni büyülüyor! Hele de Noel zamanıysa…
Zaanse Schans, Hollanda’nın ilk yerleşim yerlerinden. Bu nedenle turizm açısından önemli bir yeri var. Hollanda deyince aklına gelen o meşhur tahta ayakkabı fabrikaları işte bu kasabada. Çikolata kokusunun sebebi de kasabada bir çikolata fabrikasının bulunuyor olması. 17.yy’dan kalma yeldeğirmenleri ve tarihi evleriyle kasaba, tam bir açıkhava müzesi tadında.
Ulaşım
Biz yine arabayla ulaşımımızı sağladık ancak Amsterdam – Centraal’dan her yere olduğu gibi buraya da ulaşmak mümkün. Tren seçeneği var ama sanırım istasyon köye on dakika uzaklıkta olduğu için çok fazla tercih edilmiyor. Çok tercih edilen seçenek ise otobüs; yine Amsterdam – Centraal’dan.
Ne kadar sürüyor?
Amsterdam – Zaanse Schans arası 20 dakika. Bütün kasabalar yakın ancak hepsi farklı rotalar üzerinde olduğu için yolda biraz vakit kaybedebiliyorsun.
Ne yaptık?
Biz aslında çok bir şey yapmadık. Biraz havasını koklayıp yolumuza devam ettik. Değirmenlerin olduğu bölgeye yürüdük ve biraz fotoğraf çekip ayrıldık kasabadan. Sen gidersen evlerin ara sokaklarına girip minik ahşap köprülerden de geç benim için. Belki bir değirmenin altına gidip su kenarında güzel havanın keyfini de çıkarabilirsin. Neden olmasın?
Maket kasaba : EDAM
Peynire adını veren kasaba; peynirin kalbi, Edam’da atıyor. 17.yy mimarisiyle gerçek olduğuna inanması güç bir Hollanda kasabası. Adım attığım andan itibaren ne yapacağımı şaşırıyorum. Minik bir gölet var içinde ördekler yüzüyor; oturup bankta onları mı izlesem, evleri mi gezsem, gidip peynirlerin tadına mı baksam, Noel geleneklerine mi şahit olsam yine kararsızım. En iyisi hepsi birden olsun!
Hollanda, başka bir ülke. Amsterdam’ı daha sindirememişken kasabalarını da görüp şaşkınlığımızı ikiye katlıyoruz. Sürreal! Bu denli güzel ve temiz olamaz diyorsun. Peki ya insanlar? Kimler yaşıyor buralarda? Ne kadar az insan var başkent Amsterdam’da bile. Hırçın kalabalıklar yok. Muhteşem bir doğa, huzur, refah, mutluluk, düzen… Bildiğin tüm olumlu kelimeleri sıralayabilirsin. İnanması gerçekten güç. Peki diyoruz, ne olabilir bu insanların derdi? ‘Hmmm…Peynirim fazla tuzlu olmuş bu kez!?!
İşin esprisi bir yana, yaşanılası ülkelere seyahat ettikçe memlekete dönüşler işkence oluyor. Ne kadar evim de olsa kendimi bu ülkeye ait hissetmiyorum. Bir başka memlekete gitmem gerekse muhtemelen zorluk yaşarım ama adapte olabilirim. Buraları da arayacağımı hiç sanmıyorum. Cânım Hollanda’yla tanışınca susturamadım kendimi! Bizim ülkede ise bomba ihbarları yapılıyor insanlar birbirlerini uyarsın diye işte…Neyse!
Ulaşım
Edam’a ulaşım, diğer kasabalara olduğu gibi Amsterdam – Centraal’dan çok kolay. 10 euro karşılığında bir otobüs bileti alıp aynı gün içerisinde aynı biletle Volendam ve Marken kasabalarını da görmek mümkün. Trenle ulaşım yok.
Ne yaptık?
Sokakları gezdik. En güzeli De Beurs Eten&Drinken‘a attık kendimizi. Nasıl güzel bir yer! Noel gününde muhteşem bir atmosferde yedik yemeğimizi. Birer de Heineken söyledik gelenekten 😉 Fazla anlatmama gerek yok, fotoğraflara bakman yeterli. Yolun düşerse mutlaka uğra.
De Beurs Eten&Drinken’ın hemen karşısındaki tek açık peynirciye girip bir adet de Edam peynirini çantamıza attık. Ancak okuduklarımızın aksine Amsterdam’dan aldığımız peynirler çok daha pahalıydı Edam’a kıyasla.
Bu kasabalar minicik ama bir o kadar da sürprizler ve güzelliklerle dolu… Amsterdam’a yolun düşerse mutlaka görmelisin. Hayatında unutamayacağın anlardan olacağına eminim.
Seyirgraf 