Assos : Behramkale

 

Tatil yoluna bambaşka rotalar ve niyetlerle çıktıysak da son anda gelişen olaylar doğrultusunda soluğu Assos’ta aldık! İyi ki de öyle yapmışız; herhalde uzun zamandır geçen en güzel günlerimdi diyebilirim.Üstelik bu, benim Assos’a ilk gidişim değildi ama öyle bir takıntı yaptım ki kendime slr fotoğraf makinemi almadan önce gittiğim hiçbir yeri güzel fotoğraflayıp tadına varamadığımı düşündüğüm için gitmiş saymıyorum kendimi! Assos da böyleydi benim için.Yaklaşık yedi yıl önce annemlerle birlikte bir bayram tatilinde düşmüştü yolumuz buraya ve rüzgar gibi gelip geçmişti.Güzel de fotoğraflar çektiğimi hatırlıyorum ancak yine de pek tatmin edici değildi benim için.

IMG_7821
Behram semaları

Gelgelelim gün batmadan Assos’a vardık, eşyalarımızı odamıza attık ve çıktık köyü şöyle bir dolaşmaya…Assos buranın eski adı elbette.Şimdiki asıl Türkçe adıyla Behramkale deniyor.Hatta Behram Köyü.Kaz Dağlarının dibine eteğini açmış, güzel mi güzel bir tepede, kekik kokulu mis gibi bir taş köy! Dolana dolana muazzam bir manzara eşliğinde vardığımız bu güzel köyde bizi ilk karşılayan Aristo oluyor.Evet, yanlış duymadınız! Köyün girişinde biraz hasarlı bir Aristo heykeli bulunuyor.Nedeni ise Aristo’nun üç yıl boyunca bu köyde yaşamış olup o dönemde burada bir felsefe okulu açmış olması.Assos, aynı zamanda Hristiyanlar için de ayrı bir öneme sahip.Çünkü Hristiyan misyoner Pavlus bu köyü ziyaret etmesinin ardından kısa bir süre sonra hayata veda etmiş.Bunun dışında bölgede birçok arkeolojik kazı gerçekleşiyor yıllardır ve bu kazılar esnasında birçok eser buradan Boston ve Louvre Müzelerine götürülmüş.Günümüzde de hala sergilenmekte imiş.

IMG_7854
Hüdavendigar Camii

Ve… Kahverengili kızıllı Behram Köyüne bırakıyorsunuz kendinizi.Sokaklar bomboş, esnaf sezonun açılmamış olmasından şikayetçi.Ama bizim keyfimiz pek yerinde elbette.Biraz durup dinlenerek ve köy meydanını da geçerek en tepeye, Athena Tapınağının kalıntılarının bulunduğu örenyerine varıyoruz.Ancak o da ne? Kapı duvar.Sol taraftaki müze mağazası açık neyse ki…Tam geri dönecek gibi oluyoruz ki birkaç yabancı turist giriyor içeri hiçbir şey sormadan…Kapı kilitli değil madem deyip biz de girmeye karar veriyoruz ki mağazada çalışan kız çıkıp: ‘Girebilirsiniz, giriş serbest şu anda, içeride felsefe etkinliği var; her yıl Temmuz ve Şubat aylarında olmak üzere iki kez gerçekleşir.’ diyor ve merakımız katlanarak ilerliyoruz kalıntılara doğru.Saat 19:30 civarı ve güneş öyle keyifli ve kendini ağırdan satarak kayboluyor ki renklerin büyüsüne kapılıyoruz.Derken tam tapınağa ulaştığımızda testiden şarap dağıtıldığını görüyoruz ve bu kadar karşılamanın biraz fazla mükemmel olduğu kanısına varıyoruz:) Çoğu, yabancı turist olan güzel insanların ellerinde şarap kadehleri, turuncu-kızıl ışığın altında gruplar halinde sohbet ediyorlar.Bu güzel karede elbette onlara dor başlı sütunlar, masmavi Ege Denizi ve fonda Midilli Adası eşlik ediyor.Biz de kendimizi bu karenin bir köşesine sığdırmaya çalışıyoruz elimizden geldiğince.

IMG_7723
Sakızlı Dibek Kahvesi

Edindiğim bilgileri de bu konu kapanmadan paylaşmak istiyorum; Athena Tapınağı 238 metre yükseklikte seyrediyor denizi.M.Ö.6.yy’da yapılmış ve Arkaik Çağda Anadolu’da yapılan ilk ve tek dor düzenindeki tapınakmış kendisi.Zeus’un kızı ve oniki Olimpos Tanrısından biri olan Athena, kentin koruyucu tanrıçası olduğu için buraya bu tapınak inşa edilmiş.Dini törenlere ev sahipliği yapan bu tapınağın maketini de yine orada görebilmeniz mümkün.

Tapınak dışında köyün bir de kocaman amfitiyatrosu bulunuyor.Ancak tapınağa çıkıp oradan inmeniz pek mümkün değil.Limana giden yolda durup oradan giriş yapmanız gerekiyor.Zaten kapısı sürekli açık, herhangi bir bilet almaIMG_7852nız gerekmiyor.Asıl şehir kalıntıları da burada olduğu için inip bir de aşağıdan görmekte yarar var.

Bu güzel taş köyün sokaklarına gelip ne yapalım, nasıl vakit geçirelim diyecek olursanız cevaplar hazır! Bir kere yürüyerek sabah erken saatlerde ya da gün batımında mutlaka dolaşılmalı sokaklar.Hem çok dik yokuşlar tırmanıyorsunuz hem de manzara bu bahsettiğim zaIMG_7868man dilimlerinde pek bir büyüleyici oluyor.En tepede, tapınağın hemen sol tarafında Osmanlı Sultanı I.Murat Hüdavendigar’ın yaptırmış olduğu Hüdavendigar Camiini de görmelisiniz mutlaka.Minicik bir ibadethane ancak manzarası eşsiz.Kapısı ilginizi çekecektir ki zaten kapı Cornelius kentinin giriş kapısıymış eskiden ve Osmanlıyla bir alakası yok.Gayet anlaşılır.

Tarihi dışında adım başı el yapımı işlerin satıldığı tezgahlarla karşılaşıyorsunuz.Organik teyzeler kendi yaptıkları binbir çeşit el emeği göz nurunu dizmişler ahşap sandıklara, taş duvarlara.Ben kendime kekik kokulu, el boyaması ve yaklaşık 100 yaşında olan bir yemeni aldım oradan.Öyle güzel öyle özel ki anlatamam…Bir de İda’ya gidip de almadan dönmek olmaz dediğim bir şey daha aldım elbette; limonlu dağ kekiği.Sanırım dünyanın en güzel baharatlarından biri kendisi! Ayrıca çok tatlı bandanalar var; desenleri ve renkleri harika! Üstelik bu köyde her şeyin organik olmasına rağmen fiyatların da nispeten düşük olması çok şaşırtıcı.O nedenle ne beğenirseniz alın derim!

Bir de ilgimi çeken seramik atölyeleri oldu.Birkaç tanesine rastladım ve gerçekten çok güzel işlerle karşılaştım.En meşhuru ise Leleg’miş.Bizim eve yakın olan ise Baykuş Seramik Atölyesiydi.Ayrıca cam sanatçısı Pelin İnal’ın köyün girişinde bir de cam atölyesi bulunmakta.Dönüş yolunda uğramak istedik ancak kapalıydı.Tatilde olduğunu düşündük:)

IMG_7981
Antik Liman

Sırada yeme-içme konusu var…Klasik bir Ege köyü olduğu için zeytinyağlıların önderliğinde birçok et ve balık çeşidi mevcut.Ancak köyün en meşhur yerel yiyeceği Avcı Böreği.Üzeri galeta unu kaplı, gelişigüzel kalınca sarılmış kocaman bir sigara böreği görünümünde ve içi kıymalı; içli köfte kıymasını andırıyor ancak ben çok bayılmadım nedense.Lakin gitmişken tadına bakılmalı.; köyün içindeki hemen hemen tüm restaurantlarda mevcut.Eğer rakı-balık yapacaksanız ve deniz manzarası görmek istiyorsanız köy merkezinden yaklaşık 2 km uzaklıkta bulunan Antik Limana gitmeniz gerekiyor.Orası zaten tam bir otel ve restaurant mekanı olmuş durumda.’Seçin, beğenin ve oturun’ hissi veriyor.Biz dehiç kafamızı yormayalım dedik ve ilk karşımıza çıkana oturuverdik. Fiyatlar normal sayılır, zaten yemeği denizin içinde yediğiniz için gerisini çok da sorgulamaya gerek yok sanırım.Biz Yıldız Restaurant’ta yemek yedik ancak bitişiğindeki meşhur Nazlıhan Otel’in restaurantı da tercih edilebilir.Pek tabii devamında da limanın sonuna kadar birçok seçenek bulunuyor.Bölgeye jandarma bakıyor ama sorduk soruşturduk pek alkol kontrolü olmuyormuş, bilginize:) UnutmIMG_7777adan söyleyeyim…Limanı bir de gündüz gözüyle görün mutlaka.Zaten çok vaktinizi almaz ama yine de bir dolaşın.Bu bölge bu liman sayesinde zengin olmuş çünkü o civardaki tek liman burasıymış eskiden ve 1950’lere kadar burada yoğun olarak meşe palamudu ihracatı yapılmış.

Yeme konusu bittiğine göre ‘içme’ kısmına gelebiliriz.Köy meydanındaki kahvede mutlaka sakızlı Dibek Kahvesi içiniz efendim.Hatta yer varsa en dip köşeye oturun ki fincanınızı taş masaya koyup güzel manzarada yudumlayın kahvenizi.

IMG_7693
Tapınaktan günbatımı

Tatilcilerin en merak ettiği konuların başında, benim için en sonda gelen sahil ve deniz konusuna da değinerek kapanışı yapacağım.Herkesin bildiği gibi ünlü bir koyu var Assos’un: Kadırga. Bu koyun sahili hayli taşlık ancak deniz gerçekten enfes.Zaten bu koy mavi bayraklı ancak tadına bakınca iyice anlıyorsunuz lezzetini.Köy merkezinden koya da yaklaşık 2-3 km mesafe var ancak bütün gününüzü burada geçirebilmeniz mümkün.Oteller bölgesi olduğu için kumsalın arkasında birçok işletme ve otel mevcut.Plaj halka açık fakat işletmelerin türlü güzellikte şezlong-şemsiye süslemeleri olduğu için kira parası alınıyor.Lakin çok cüzi bir miktar.Şezlong başına günlük 5 lira ödüyorsunuz bir de şemsiyeniz oluyor.Birçok plajda bu sistem uygulanmıyor.Hem çok daha fazla para veriyorsunuz hem de şemsiye için de ekstra alıyorlar.Biz Gülpembe Camping’in işletmesinde denize girdik ve sahilde yalnızca biz vardık.Öyle huzurluydu ki sadece rüzgarın ve denizin sesi duyuluyordu.Deniz de inanılmaz güzeldi.Tertemiz olmasının yanı sıra birden derinleştiği için ayağınız yere basmıyor; benim en sevdiğim türden.

Karnımız acıkınca da yine Gülpembe Camping’in restaurant kısmına geçip domates ikramlı gözlemelerimizi yiyip çayımızı içtik.Sahipleri de çok canayakın ve tatlı insanlardı.Pek sevdik; hatta ben duşları ve soyunma kabinlerini yakınen görünce çadır kurma işi için hemen kartlarını alıp defterime iliştirdim.

Assos…Hem çok huzurlu, felsefe dolu, taşlar içinde hem de doğal mı doğal birkaç gün yaşattı bize.İyi ki yolumuz geçmiş oradan…Önümüzdeki yıl yine felsefe etkinliğinde görüşmek dileğiyle deyip veda ettik bu güzel köye.

IMG_8034
Amfitiyatro

 

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s