Huzurun ve yeşilin adı : Santiago de Compostela

YOL’A KOYULMA EVRELERİ

Santiago de Compostela’ya gitmeye nasıl ve niçin karar verdiğimi hiç hatırlamıyorum ama içimden bir ses oraya gitmem gerektiğini söylemişti geçen yıl. Öylesine çıkan bir fikrin ardından biletimi alana dek birçok kez dergilerde ve maillerde karşımda beliriverdi bu puslu şehir. Sonunda Eylül ayı geldi, THY Wingo kampanyasını yaptı ve ben yine sömestr için bilet bakarken tercihimi Santiago’dan yana yaptım. Buraya gitmeyi planladığımı söylediğim birçok insan ‘Ruhani bir yolculuk, öyle mi?’ dedi ancak tamamen şehrin ruhunu solumaya gidiyordum; bilmiyorlardı.

IMG_9476

Santiago hakkında İstanbul’da hiçbir kitapçıda bir rehber bulamadım ve aylarca çeşitli yabancı blogları araştırıp notlar aldım. Dünyaca ünlü yazar Paulo Coelho’nun ilk romanı olan ‘Hac‘ı da buraya yaptığı yolculuktan sonra yazdığını öğrenince gitmeme iki ay kala romanı okuyarak bu yolculuğu anlamaya çalıştım ki dönünce gözlemlerimi daha iyi anlatabileyim. Ardından yine gitmeme iki hafta varken Camino de Santiago’yu anlatan ‘The Way‘ filmini de izleyince ‘Tamam’ dedim, artık gitmeye hazırım.

IMG_9574
Yeşil şehir

Zaman su gibi akıp geçti ve 31 Ocak sabahına uyandık. Şiddetli lodos nedeniyle birçok seferini iptal eden THY neyse ki Santiago seferini iptal etmemişti de tedirginlikle olsa da uçuşumuzu bol türbülanslı ve biraz da gecikmeli olarak gerçekleştirebildik. Atatürk Havalimanı’ndan kalkışımızdan yaklaşık dört saat sonra ilk durağımız olan Bilbao’ya indik. Yaklaşık 30 dakika yolcuların inmesini ve bilet kontrolünü bekledikten sonra Santiago’ya iniş için tekrar havalandık. Nihayet toplamda altı saat süren yolculuğun sonunda Santiago de Compostela’ya sarsıcı bir iniş yaptık. Pronto Tur’un Portekiz-İspanya tur kafilesini saymazsak Santiago’ya adım atan tek Türk bizdik. Havaalanından çıkınca hemen kapının önünden yarım saatte bir kalkan şehir merkezi otobüslerine bindik. Üzerinde ‘AEROPORTOS’ yazan turuncu bir otobüs; Barcelona’daki Aerobús’la aynı. Kişi başı 3 euro ödeyerek son durak olan Praza de Galicia’ya kadar 20 dakikalık bir yolculuk yapıyorsunuz. Yol çok enteresan. Doğanın kucağında ilerliyorsunuz uzunca bir süre. Sonunda şehir merkezine varınca maceralar da başlamış oluyor tabii…

Praza de Galicia durağında iniyoruz. Praza muhtemelen Gallego dilinde plaza yani meydan demek diye bu yeni dili çözmeye çalışıyoruz. İspanya’da her zaman İspanyolca bilmek yetmiyor; malum castellano dışında üç resmi dili daha var bölgelerine göre : Galiçyaca, Baskça ve Katalanca. İlk gördüğümüz kadına otelin bulunduğu meydanı soruyoruz ama tam olarak bilmeyerek bizi katedral tarafına gönderiyor. İlk defa ayak bastığımız şehirde kafalarımız karışık. Zaten yolda gelirken iri iri yağan dolu moralimizi oldukça bozduğundan her an boşanabilecek yağmur karşı da hazırlıklı olmalıyız.

IMG_9440
Praza de Obradoiro’da yolunu tamamlamış bir hacı

Sağa sola sora sora yönümüzü bulma çabalarımız devam ediyor ve bir saatin ardından aradığımız yeri buluyoruz. Alt kat girişi bar olan bu konukevinde ne yazık ki yer olmadığını öğrenip hemen civarındaki otellere de yer soruyoruz. Oralarda da yer bulamayınca valizlerle birlikte çocukları Praza de Cervantes’te bırakıp Şeyma’yla daracık sokaklarda kaybolarak kendimize yatacak bir yer aramaya koyuluyoruz. Sonunda Casas Reais Sokağında bulunan ve otelin adını da bu sokaktan aldığı Hotel Casas Reais‘te iki adet boş oda buluyoruz. Resepsiyondaki adam gecelik 59 euro ücreti olduğunu söylüyor ancak hesaplarımızı ikiyle çarpıyor bu fiyat. ‘Son fiyatınız mı, indirim yapamaz mısınız, 50 euro olmaz mı’ derken adamcağız patronumla görüşeyim diyor. Sonra José’yi arayıp Galiçyaca bir şeyler konuşuyor, anlamıyoruz. Telefonu kapadıktan sonra ’45 euro, tamam’ diyor. Emin olmak için detaylıca soruyoruz : ‘Bir gece bir oda fiyatı öyle, değil mi?’ Sonra arkadaşlarımızı alacağımızı söyleyip koşar adımlarla valizleri ve çocukları almak üzere geri dönüyoruz. Sonunda akşamüzeri otele yerleşiyoruz. Şeyma ve benim odam çatı katında, tavan oldukça alçak ancak odaya bayılıyoruz. Çatısı tamamen kocaman pencerelerle kaplı. Yağmuru izlemek bile keyifli uzanarak. Otelin de ne denli temiz ve konforlu olduğunu fark edince keyfimiz yerine geliyor. Keşif başlayabilir.

Kendimize gelip katedral yolunu bulduruyoruz otelden aldığımız şehir haritasıyla ama zaten çok yakınız katedrale. İlk gün hayli karıştırsak da ertesi gün yer-yön olayı oturmaya başlıyor. Katedrale gelip ön cephesinin ve kulelerinin restorasyonda olduğunu görmek can sıkıcı. Hava kararmak üzere diye düşünürken katedralin önünde panaromik şehir turu için bekleyen minik beyaz trene fiyat soruyoruz. Kişi başı 6 euro ödememiz gerektiğini söylüyor 45 dakikalık tur için. Saat 18:00’da başlayacak tur için trene binmeye karar veriyoruz çünkü çocuk bize havanın 19:00’da karardığını söylüyor, pek seviniyoruz. Buz gibi ama harika bir şehir turu yapıyoruz. Santiago de Compostela inanılmaz yeşil bir şehir, böylesini görmedim. Her yanı parklar ve ağaçlardan ibaret; hem kent hem köy hayatı iç içe. Tarihi dokusu katedral çevresinden uzaklaşsanız bile devam ediyor; büyüleniyorsunuz. Apartman ve benzeri hiçbir yapı yok; bitişik nizamda beyaz ve taş evlerden ibaret tüm şehir. Galicia gerçekten başkaymış dedirtiyor insana; havasıyla ve doğasıyla. Evet, havası gerçekten çok ilginç. Birden gri bulutlar üzerinizi kaplıyor ve sağanak yağmur sizi esir alıyor yaklaşık on dakika boyunca. Ardından hiçbir şey olmamış gibi parlak bir güneş açıyor, gökkuşağı çıkıp sizi kendine hayran bırakıyor. Gün batarken güneşin şehirde bıraktığı doğal filtreyi size anlatamam. İspanya’nın en batısında, ülkede güneşin en geç battığı yerdeyiz haliyle. Kışın ortasında olmamıza rağmen havanın 19:00’da kararması biz gezginler için mutluluk verici.

IMG_9427
Aziz Santiago’nun denizkabuğu

Trenle şehir turumuzu tamamlarken ertesi gün nerelere gitmek istediğimize de kesin olarak karar vermiş oluyoruz. Katedralde biten yolculuğumuzun ardından yine katedrale uğrayıp ayin zamanlarıyla açılış ve kapanış saatlerini inceliyoruz. Ertesi gün pazar ve sabah 9:00’da ayin olacağını görünce bu saatte gelmeye karar veriyoruz. Katedral meydanının adı Praza de Obradoiro. Bir zamanlar katedral yapılırken burada çalışan taş işçilerinden almış adını. Kocaman bir meydan ve katedralin tam karşısında Ayuntamiento yani belediye binası bulunuyor. Katedrale arkanızı verdiğinizde ise hemen sağ tarafında ön cephesi ve kapı süslemeleriyle ünlü Hotel Dos Reyes Católicos‘u görüyorsunuz. Burası eskiden şehre gelen hacıların konaklamaları için Katolik Krallar olarak İspanya tarihine adlarını kazımış Isabel ve Fernando tarafından yaptırılmış ve 16.yy’da tamamlanmış. Günümüzde ise konaklamak için biraz lüks ancak 6 euro karşılığında da turist ziyaretine açık bir otel olarak hayatını sürdürüyor. Otelin bünyesinde yer alan Restaurante de Parador ise manzarasıyla kalbinizi fethediyor. Yemeğimizi yemiyor ancak dışarıdan inceliyoruz kendisini.

IMG_9471
Güzel Santiago

Katedralin ön cephesini bir başka meydan olan Praza de Inmaculada‘ya bağlayan bir kemerden geçiyoruz. Burada günün belirli saatlerinde gayda çalan bir kadın oluyor sürekli. Ardından Inmaculada beliriyor. Bu meydanı güneş öyle bir renkle boyuyor ki hayran kalıyoruz. Ayrıca bu meydanın önemi hacılar için de oldukça büyük çünkü Fransa yolunu takip ederek şehre gelen hacılar yollarını tamamladıklarında katedralle ilk kez bu meydandan geçerek karşılaşıyorlar.

IMG_9435

Yine katedral civarında bir başka ünlü meydan Praza de Praterías görülüyor. Bu meydanın göze çarpanları ise 18.yy’da inşa edilmiş Casa Cabildo binası ile Fontana de Caballos. Santiago antik ve benim kalbimi fethedecek türde bir şehir, sokaklarını arşınladıkça daha da emin oluyorum. Katedral çevresini tamamladıktan sonra artık yemek faslına geçmemizde bir sakınca yok diye düşünüyoruz. Sert soğuğun (bir Madrid olmasa da) da desteğiyle kendimizi restaurantlar sokağı Rúa do Franco‘ya atıyoruz.

IMG_9492

İlk akşamımızda yemek için aldığım notlara bakıyorum ancak iki restaurant da tatil sebebiyle kapalı. Zaten ünlü restaurantların hepsi katedralin hemen yanındaki Rúa do Franco yani Franco Sokağında yer alıyor. Notlarımdaki restaurantlar olmayınca tarihinden etkilenerek Casa Camilo‘ya giriyoruz. Sahibi fiyat açısından bize menú del día yani günün menüsünü önerip içeriğini anlatınca herkes bu menüde karar kılıyor. Yalnızca ben, deniz ürünleriyle aram olmadığı için üzülerek de olsa tortilla de patatas yiyorum. Menünün sonunda postre olarak gelen flan tatlısı ise ağır yumurta tadıyla hepimizin tabağında kalıyor ne yazık ki. İçecek ve tatlının da dahil olduğu günün menüsü için kişi başı 13 euro ödüyoruz.

IMG_9458
Café Casino

İlk günü sonlandırırken gelmeden önce aldığım notlara bakarak tarihi Café Casino‘da kahve içmeyi öneriyorum gruba. Eskiden kumarhane olarak kullanılan bu kafe, mimarisi ve dekoruyla, yüksek tavanıyla bizi büyülüyor. Seyahate başlamanın keyfiyle Baileys’li güzel bir kahve içtikten sonra otelin yolunu tutuyoruz. (Kafenin eski halini görmek için web sayfasında açılan fotoğrafa bakabilirsiniz) Saatlerimizi sabah 8:30’a ayarladıktan sonra ilk günün yazısını da yazıp yatıyorum.

IMG_9546

Alarm çalıyor; 8:30 çabucak oluvermiş. Gözümü açmaya çalışıyorum ancak gece karanlığı çöküveriyor üzerime. Acaba saatimi ayarlayamadım mı diye düşünerek hem kol saatimi hem telefonumu hem de Ipad’imi kontrol ediyorum ancak doğru; saat 8:30. Santiago’da gün henüz doğmamış. Birden karanlık çöken bu şehirde günün de aniden ağaracağına kanaat getirerek banyo sırasına giriyoruz. Saat 9:00 oluyor, henüz bir aydınlanma yok tam manasıyla. Pazar sabahı katedraldeki ayine yetişmek istediğimizden hızlı adımlarla Praza de Obradoiro‘ya geliyoruz ancak katedralin 9:30’da açılacağını söylüyorlar. Madem çok vakit yok, kahvaltı bile etmemeyi göze alarak katedrali görmek için açılış saatini bekleyelim diyoruz. Böylelikle Santiago’daki muhteşem ama soğuk gün doğumuna eşlik eden şehri Parador Restaurant’ın Monasterio de San Paio de Antealtares tarafına bakan balkonundan izliyoruz. Hava mis gibi. Katedrale giremeyince sonunda kendimizi manastırın içindeki kilise korosunda buluyoruz. Yaş ortalaması ciddi anlamda yüksek. Tek turist olarak biz de canlı yayınlanacak bu konseri izlemek için yerimizi alıyoruz. Hazırlıkların ardından yayın başlıyor ve koro ilahilerini söylerken rahip yanımıza gelip ‘Nerelisiniz?’ diyor; Türkiye deyince ‘Canlı yayında size selam göndereceğim’ diyerek gülümsüyor; teşekkür ediyorum. Açılışı yaparken gerçekten de ‘Saludamos a nuestros amigos de Turquía’ diyor ve o esnada kamera bize dönüyor.

IMG_9497

Santiago’da gün, gerçekten enteresan başlıyor ve kısa süre sonra kahvaltımızı yapmak üzere Café Casino’nun yolunu tutuyoruz. Akşamdan ne yiyeceğim ve içeceğim belli; tortilla de patatas ve café con leche. İspanya’nın her yerinde, en kötü kafede bile kahveler enfes. Burayı bayıla bayıla anlatacağımı düşünürken omletim bayat ve ekşi gelince hayalkırıklığına uğruyorum. Hemen yenisini yapıp getiriyorlar. Üzerine birkaç damla zeytinyağı damlatılmış ve ateşten yeni alınmış; çok belli. Afiyetle kahvaltımı ettikten sonra kendimi soğuğa bırakabilirim artık.

IMG_9512
Camino de Santiago’yu yürürken

Katedral nasıl olsa akşam 20:30’a dek ziyarete açık diye şehri turlamaya karar veriyoruz. Hazır hava açmışken katedral manzaralı parka gidelim diyor ve haritada yerini saptamaya çalışıyoruz. Yanlış parkı tespit edince biraz kayboluyor ve küçük çapta da olsa Camino de Santiago‘yu yapmış oluyoruz. Gerçekten de yürüdüğümüz yolda karşımıza bu yolu gösteren bolca denizkabuğu da çıkıyor üstelik. Yolun sonuna gelip de parkı bulamadığımızı anlayınca navigasyonumu açıp bakıyorum; şehrin dışında buluyoruz kendimizi. ‘Muhtemelen iki yıl önce tren kazasının olduğu köşe de burası’ diyerek sağanak yağmurun altında kayboluyoruz. Yağmurun geçmesini beklemek için bir köşeye sığınıyoruz. On dakika mahsuruz, belli. Belki uzun bir yol yürüyoruz ama oraları da görmek lazımmış diye düşünüyorum şimdi. Santiago’nun şehrin göbeğindeki köy yaşamını da yakından gözlemliyoruz böylelikle. Gerçekten yemyeşil yollar, tarlalar, ağaçlar ve mis gibi toprak kokusu eşlik ediyor bize bu yolda. Geri dönüp bir taksiye atlıyor ve katedral manzaralı parka gitmek istediğimizi söylüyoruz. Yanlışlıkla bizi Ciudad de Cultura denen sergi alanına getirip bırakıyor. Taksicinin telefon numarasını alıp belki bir bildiği vardır diyerek yürüyoruz bir müddet. Karşımıza çıkan herhangi bir manzara olmadığını anlayınca taksiciyi arayıp geri çağırıyoruz ve aslında gitmek istediğimiz yeri fotoğraftan göstererek bizi oraya götürmesini istiyoruz.

IMG_9518

Meğer bu minik park aslında casco antiguo yani antik şehir merkezinin dibindeymiş; geç de olsa anlıyoruz. Buraya yaklaştıktan sonra taksimetreyi kapatıp bizi çok daha güzel manzarası olan bildiği bir yere götüreceğini söylüyor taksici ve bolca tırmanıyoruz. Sonunda geldiğimiz yer yemyeşil bir tepe ve gerçekten Santiago de Compostela ayaklarımızın altında artık. Ardından bizi asıl istediğimiz parka geri getiriyor taksici ve bu parkta biraz ıslanıp biraz da fotoğraf çektikten sonra ünlü şehir pazarı Mercado de Abostos‘u görmek için yola koyuluyoruz. Cadde üzerindeki bu pazar yerinde kırmızı etten balığa, sebzeden meyveye birçok ürün var ancak pazar olduğu için ne yazık ki kapalı; içerisini göremiyoruz. Kokusu kendisini hatırlatmaya yetiyor. Siestanın da yoğun bir biçimde yaşandığı bu şehirde derin sessizliği dağıtmak, biraz nefes ve enerji almak adına Meson Cestañas‘a girip meşhur Tarta de Santiago’dan sipariş ediyoruz. Gerçekten enfes bir tart. Yanında içtiğimiz café con leche de tüm yorgunluğumuzu alıp götürüyor.

IMG_9525
Café con leche ve Tarta de Santiago

Katedralin yakınındaki Parque de Alameda‘ya gidiyoruz ve ünlü rengarenk heykeller Las Dos Marías‘ı görüp fotoğraf çekiyoruz. Bu iki kadın 50’li ve 60’lı yıllarda Santiago’da yaşamış iki kız kardeşi temsil ediyor. Franco’nun diktatör olduğu dönemin karanlığına inat  her gün renkli kıyafetleri, capcanlı makyajlarıyla bu parka gelip genç üniversitelilerle şakalaşır, flört ederlermiş. Şehrin sembolü haline gelince de 80’li yıllardaki vefatlarından sonra onları yaşatmak adına bu parka heykellerini yerleştirerek sonraki yıllarda da bu şehre gelenleri selamlamalarını sağlamış Santiagolular.

marias_realidad
Bir zamanlar Maruxa ve Coralia kardeşler
IMG_9592
Las dos Marías heykelleriyle Parque de Alameda’da

Parkı da gezdikten sonra Rúa do Franco’ya giderek hediyelik eşya dükkanlarını gezmeye başlıyoruz. Buradaki Xanela adlı dükkan favorilerimden. Bir de orijinal tişörtleri ve güzel broşlarıyla gönlümü fetheden La Fábrica de Nikis var. Bol bol hatıra ürünü alıyorum bu şehirden. Aynı sokak üzerinde meşhur Casal Coton var. Ünlü ve leziz Santiago tartını, yine Galicia ineklerinin sütünden elde edilen enfes peynir queso de tetilla‘yı ve yine bölgeye özgü bir likör olan arroz con leche‘yi buradan satın alıp tatlarına bakabilirsiniz. Ben hepsine ayrı ayrı bayıldım ancak yer problemi dolayısıyla ancak peynir ve tart alabildim. Ayrıca burada iki çeşit tart var, ikisinin de tadına bakmış olarak bahsetmeliyim ki; Tarta de Santiago hafif limon aramalı ve bademli kek kıvamında bir tart. Tarta del Apóstol ise daha yoğun bademli ve daha ıslak kıvamlı bir tart. İkisinin de kutusu 9 euro. Aynı şekilde peynirlerin de kilosu 11 euro civarında.

IMG_9496

Santiago’daki son akşam yemeğimizi ünlü restaurant O Boteco‘da yiyoruz. Herkes kendini deniz ürünlerine hazırlamış durumda. Bense kalamar tabağı ile patates söyleyip yanında güzel Estrella Galicia birası içeceğimden eminim. Şeyma çok bayıldığı ve şehrin spesiyali olan Pulpo a la gallega yani Galiçya usulü ahtapot söylüyor kendine. Ahşap bir tablada pimentón picante baharatıyla taçlandırılmış halde gelen ahtapot küp küp doğranmış ve uzun saatler haşlanarak pişirilmiş olarak servis ediliyor. Ben bir tabak dolusu kalamar ve patates yiyerek karnımı doyuruyorum ama keyifliyim. Kalamar güzel gerçekten. Üstelik bu dev tabak yalnıca 7.90 euro ve yanında söylediğim bira ise 2 euro.

IMG_9618

Yemekten sonra son bir kez Galicia’nın enfes havasını solumak üzere dar sokaklara bırakıyoruz kendimizi. Şehirde yaş ortalaması hayli yüksek bir topluluk ve dingin bir atmosfer hakim. Yeşil örtünün içine yerleştirilmiş taş binaların sakin tavırları insanı kendine hayran bırakıyor keşif yaptıkça.

IMG_9596

SANTIAGO İSMİNİN DOĞUŞU

Santiago, Katolik Hristiyan alemi için Kudüs ve Roma’dan sonra üçüncü önemli şehir ve hac yolunun sonlandığı yer. Çeşitli bilgilere göre İsa’nın oniki havarisinden biri olan Aziz Yakup nam-ı diğer Santiago, Kudüs’te idam edildikten sonra diğer iki havari tarafından İspanya’ya getiriliyor ve inanışa göre bundan yüzyıllar sonra 813 yılında bir keşişe gökten bir yıldız yol gösteriyor. Keşiş mezarın yerini bulunca Asturia kralı Alfonso II de buraya Santiago de Compostela Katedrali’ni yaptırıyor.

Compostela kelimesi ise ‘yıldızlar bölgesi‘ anlamına gelir. Aziz Santiago sonsuz uykusuna burada yattığı için burası yıldızlar bölgesi olarak kabul edilir ve tam adıyla Santiago de Compostela olarak anılır. Galicia Bölgesinin de başkenti olan şehir, günümüzde kuzeybatısındaki A Coruña iline bağlıdır.

IMG_9545
Fonda restorasyonda olan Santiago de Compostela Katedrali

DENİZKABUĞUNUN HİKAYESİ 

Eski zamanlardaki ilk hacı dönemlerinde kağıt kalem olmadığından hacıların hacı olduklarını belirlemek amacıyla boyunlarına asılan denizkabukları zaman içinde bu hac yolunu gösteren ve simgeleyen bir sembol haline gelir. Bu nedenle şehrin hemen her noktasında denizkabuğu işaretlerini görmek mümkün. Ayrıca sarı renkteki yol gösterici ok işaretleri de yine Santiago’nun ve hac yolunun en önemli simgesi.

IMG_9579

SANTIAGO İLE İLGİLİ İLGİNÇ BİLGİLER SİLSİLESİ

– Shell Benzin İstasyonunun sahipleri olan Graham ailesi İspanya’ya yaptıkları hac ziyareti sonrasında Santiago’nun deniz kabuğu simgesini belirlemiş ve yıllar içinde değiştirerek bugünkü haliyle kullanmışlardır.Renginin ise sarı kırmızı olmasının nedeni bu ailenin İspanyollarla güçlü bağlantıları olmasıdır.
shell-logo-1
– Ünlü yazar Paulo Coelho ilk romanı olan HAC’ı Santiago de Compostela’ya yaptığı hac yolu sonrasında yazmış ve sonrasında yazdığı tüm romanlarını da bu hac ziyaretinden esinlenerek kaleme almış.
IMG_9536
– THY ile Bilbao’ya uğrayarak yaklaşık altı saat sonunda Santiago de Compostela Havaalanına varabilirsiniz. Aslında direkt gibi gözüken bu uçuş önce Bilbao şehrine iniyor; yaklaşık 30-35 dakika yolcuların inmesini ve yenilerinin binmesini bekliyorsunuz. Bu esnada uçak yakıt boşaltıyor ve görevliler sizin uçuş kartlarınızı kontrol ediyorlar. Dolayısıyla son varış noktasına kadar uçuş kartınızı atmayınız.
IMG_9521
– Şehrin her hediyelik eşya dükkanında gördüğüm cadı sembolü de oldukça dikkatimi çekince bir tanesine sordum; meğer bruja yani cadı Galicia Bölgesi için herkesçe düşünülenin aksine olumlu bir anlam içermekteymiş. Galicialılar eski dönemlerden beri cadıların insanlara yardım ettikleri ve onları tedavi ettiklerine inanarak onların toplum üzerinde olumlu bir etki yarattıklarını düşünürlermiş. Velhasıl ben de kendime bir adet bruja estudiante alıp kitaplığıma koydum bile.
IMG_9489
– Fransa’daki Pirene Dağlarından başlayarak yürünen 800km’lik hac yolu bu şehirde sonlanmaktadır. Bu uzun yol boyunca hacılar sırt çantaları ve bastonlarıyla asla motorlu taşıt kullanmadan ve yol boyunca üzerinde deniz kabuğu simgesi bulunan pansiyon, yatakhane ve otellerde cüzi miktarlarda konaklayarak yürür ve Santiago’ya varırlar.
camino-frances
– Eğer bu hac yolunu günde ortalama 20 km yürürseniz bir buçuk ayda tamamlamanız mümkünmüş. Ayrıca yürümenin dışında bisiklet kullanmak da serbest; ne de olsa yalnızca motorlu taşıtlar yasak.
– Santiago de Compostela tam bir öğrenci şehri deniyor. Biz gittiğimizde pek rastalamasak da üniversitesi kapsamında 40 binden fazla öğrenci olduğu varsayılıyor.
IMG_9483
– Santiago de Compostela Katedrali 12.yy’da tamamlanarak barok tarzında inşa edilmiş.
– Katedrale biraz uzak ancak Parque de Belvís, şehri uzaktan ve yukarılardan görmek adına tırmanmaya değer.
IMG_9515
– Şehir 1985 yılından beri UNESCO Dünya Tarih Mirasları listesinde ve 2000 yılında Avrupa Kültür Başkenti seçilmiş.
– Katedraldeki botafumeiro’yu izlemek için en güzel zaman cuma akşamları 19:30.
– Soğuğu canınızı yakar ama ardından çıkan gökkuşağı gönlünüzü fazlasıyla alır.
IMG_9535
SONSÖZ YILDIZLARIN
Yağmuruna ve soğuğuna rağmen, her şeyine rağmen çok sevdim ben Santiago’yu. Bir an önce yaz olsun da ayarlayıp gideyim ve bu kez biraz daha uzun kalayım diye hayaller kurmaktayım.
IMG_9510
Camino de Santiago
Umarım yeniden buluşuruz bu yaz yıldızların altında Santiago.
Şubat 2015 / Santiago de Compostela, ESPAÑA

4 Comments

  1. Bir guzel gezi yazisi daha 🙂 2 hafta sonra santiago’ya gidiyorum, yazinizdan kopya cekecegim 🙂

    1. Santiago yesilliklerin sehri, cok begeneceksini eminim ama yazin bile buz gibi oldugunu soyluyorlar; habeiniz olsun gitmeden:) iyi seyahatler!

  2. Ayağımın tozuyla Santiago’dan dönmüş biri olarak yazdıklarınızı tebessümle okudum. Hele hele de benim için çok özel olan bir insan için gittiğimden hayatımda iz bırakacak bir 2 haftayı bu şehirde yaşadım. Elinize sağlık, gerçekten çok güzel bir yazı. 🙂

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s