Çantada neler birikti?

Kendimi bin yıldır bloga yazmıyormuşum gibi hissettim bu gece. Her şeyi kapayıp sessizlikte kendimi dinlendirirken yine beynimde uçuşan düşünce bombardımanına yenik düşerek başladım notlar almaya. Ama çok doğru! Vakitsizlikten bir türlü fırsat olmadı kendimi yazılarıma vermeye. Karşıma çıkan onlarca şey oldu, neyse ki zihnime not etmişim de şimdi kağıda dökebildim. Nasıl mı çıktı bu fikir? Yine bir öğrencim sayesinde; dolaylı olarak tabii!

Geçen ay bir grup lise öğrencimle İspanya’ya gittik; Madrid’le başlayıp Toledo ve Segovia’yı da gezerken haliyle İspanya kültürünü dört gün boyunca iliklerimize kadar işlemiş olduk. Akşamları paelladan tutun da sabahları tortilla de patataslar mı istersiniz, café con leche mi içersiniz, karnınız zil çalmaya başlayınca açlığınızı bocadillo de calamaresle mi bastırmak mı istersiniz derken bir grup İspanyol olarak yurda döndük. Üzerinden beş hafta geçti ama çocuklar hala sorularıyla Madrid’de kalan ruhlarını geri getirmeye çalışıyorlar. Hal böyle olunca geçen gün derste bir öğrencim; ‘Hocam bu aralar canım çok paella çekiyor, İstanbul’da en iyi yapan yer neresi biliyor musunuz?’ diye sordu. Diğeri de cevap verdi : ‘Hoca zaten paella sevmiyor ki Zeynep.’ Bu sorunun üzerine -evet paella hiç sevmem- bildiğim İspanyol yemekleri yapan birkaç yeri sıraladım ama yine de içime sinmedi tabii. Bu gece zihnimi sonunda dinlendirme fırsatı bulunca işten güçten sıyrılıp sonunda insani ve dünyevi işlerle ilgilenebildim. İnternette araştırırken rastladım ki İstanbul’un en iyi paellacısı Yeniköy’deki Yelken Restaurant imiş. Aslen bir balık restaurantı olan Yelken’in paellası belli ki pek meşhur, birçok blog yazarı kendisinden bu konuda bahsetmiş. Ben de hemen Zeynep’e yazıverdim, yarın arkadaşıyla buluşup gidecekler; bana da deneyimlerini anlatırlar artık:)

Bu yazımda belli ki daldan dala sıçrayacağım ama etiketlerle birlikte yol bulmanızı da kolaylaştıracağıma söz veriyorum! Şimdiden kafamdaki kaosun cümlelerime yansımasından doğan rahatsızlıktan özür diliyorum!

Kovacs5
Sharon Kovacs

Öncelikle ruhun gıdası müzik diyerek Kovacs‘la başlamak istiyorum. Yanlış hatırlamıyorsam bir ay kadar önceydi, bir cuma akşamı fajita yapacak, yanına da Madrid’den aldığım bravas sosuyla patatas bravas yapıp Latin ateşi yakacağız diye toplanmıştık. Yemek yaparken illa müzik dinlenecek ya hemen bir şarkı açtım kendine; Kovacs – My Love.  Şarkı beynime kazındı, aklımdan çıkmaz oldu. Bu şarkıyı bu denli sevdiysem bir sebebi var ben iyisi mi albümünü bulayım dedim ve Kovacs ile ilişkimiz böylece başladı. Tüm albümü dinledikten sonra birkaç cümleyle tarif etmek istedim müziklerini ancak beceremedim çünkü birbirinden farklı tınılarda bambaşka tatlarda şarkılar barındıran bir albüm yapmışlar, adını da ‘Shades of Black’ koymuşlar. Güçlü sesi ve rengi olan şarkıcıların konser kayıtlarını dinlemeye bayıldığım için hemen videolarını araştırmaya başladım ve şarkılarının akustik versiyonlarına daha farklı boyutta bayıldım diyebilirim. Akabinde de ister istemez hem grubu hem de solisti Sharon Kovacs’ı araştırmaya başladım. Grubun adı solistin soyadından geliyor. Kendisi Macar asıllı bir müzisyen. Henüz 24 yaşında ve verdiği röportajlardan dinlediğim kadarıyla pek bir heyecan içerisinde. Dünya turnesi kapsamında -ne yazık ki ben o zamanlar bihaberdim kendisinden- İstanbul’a gelip konser vermiş bu yıl. Bir dahaki sefere artık diyerek avuttum kendimi. Kimileri kendisini yeni Amy Winehouse olarak tanımlıyor, bazıları yeni nesil Sinead O’Connor diye betimliyor ve benim kafamda çalan şarkı ‘It’s been 7 hours and 50 days since you took your love away’ diyor. Ama en çok hoşuma gidenlerden biri de ‘Amy Winehouse’a Lana del Rey şarkıları söyletmişsiniz sanki’ oldu sanırım. Güzel kadın, güçlü ses, farklı bir tarz, harika şarkılar. Üstelik cover da var -ki ben bayılırım- hemen albümünü edin derim. Yalnız kendisi Macar asıllı olduğu için haliyle soyadı ve grubun adı da Macarca, okuduğuma göre İngilizce’den yola çıkarak ‘Kovaks’ diye telaffuz edilen suyadı aslında ‘Kovaç’ olarak doğru telaffuz edilmeliymiş, bilgine!

Son not : Güzel yüzlü kadınlar asla saçlarını uzatmamalı, kısacık kestirip hep öyle kalmalı.

canımistanbul

Canım İstanbul! Bloggerlar da olmasa ne yapacağız bilemiyorum:) Çizenbayan sayesinde keşfettiğim MÜKEMMEL bir site duyurmak istiyorum : canimistanbul.com İstanbul’da ne var ne yok seni sürekli ama sıkmadan haberdar eden, güncel haberlerden yeniliklere, tavsiye edilen farklı konseptlerdeki mekanlardan restaurantlara, sergi ve sanat etkinliklerinden keşfedilmemiş vintage dükkanlarına kadar bilgilendiren bir site harikası. Yapman gereken tek şey üye olup e-postaların gelen kutuna düşmesi için spam özelliğini kaldırmak. Aksi takdirde gelen haberleri göremeyebilirsin. Üstelik o seni sıkboğaz eden ve e-posta kutunu kilere çeviren sitelerden değil; zaten bir de iddiası var : haftada iki, bilemedin en fazla üç mail alacaksın diye.

Chicago_-_Crown_Fountain_-_Millennium_Park_(2713868085)
Crown Fountain – Chicago / JAUME PLENSA

Biraz da sanat diyelim. Instagram, hayatımızdaki yerini iyiden iyiye aldı malum, en azından benim için öyle. Üstelik benim için bir “selfie paylaşma platformu”ndan çok, farklı gezginleri takip edebildiğim, her türlü bilgi paylaşımını fotoğraflarla görsel olarak görebilme şansı bulduğum faydalı bir sosyal medya aracı. Jaume Plensa adlı çağdaş heykeltraşın sıradışı eserlerinden de böylelikle haberdar oldum. Kendisi Katalan bir heykeltraş olup, dünyanın birçok farklı şehrinde heykelleri bulunmakta. Bunlardan en bilineni ve gerçekten de orijinal olanı Chicago’daki Millenium Park’ta bulunan ‘Crown Fountain’. Klasik heykel seviyorsan heykel anlayışını biraz değiştirebilir ancak çağdaş sanatı düşününce gerçekten başarılı bir eser olduğunu anlıyorsun. Bir diğer orijinal bulduğum eseri ise Nice’te bulunan sokak lambaları. Çok zekice düşünülmüş. Bunun yanısıra Zaragoza’da bulunan ‘El alma del Ebro’ da gönlümü çelenlerden. Özgür’e bahsettiğimde şaşırtıcı bir şekilde bana ‘Nasıl hatırlamazsın ki, bir eserini gördük senle Venedik’te’ dedi. Yerini ve heykeli tarif ettikten sonra hatırladım ama Jaume Plensa olduğunu şimdi öğrenmiş oldum. Daha da unutmam, üstelik kendisi Barcelonalı:)

buhaftaistanbul

Canım İstanbul’dan sonra yine İstanbul ile ilgili keşfetmiş olduğum bir başka faydalı siteden bahsetmek istiyorum : buhaftaistanbul.com  İstanbul ve çevresindeki güzel yerlerden, harika aktivitelerden ve mükemmel etkinliklerden bahsediyor. Örneğin en iyi Türk Kahvesi yapan yerlerden Mandabatmaz, şehrin en iyi fajitacılarından Ranchero, Çukurcuma çevresindeki vintage butiklerden Mariposa, Karaköy’ün en popüler restaurantlarından ve benim de bayıldığım Naif, artık her haftasonu Karaköy’deki yerini kimseye bırakmayan Souq Karaköy ve daha nicelerinden haberdarsın. Siteyi biraz karıştırırsan kopamayacaksın.

e6d9a5903f7098d06aa8b5608b008d33
Mahalo Coffee Shop

Karaköy’ün en güzel kahvecisi nerede mi dedin? Tünel’in yan tarafında çıkmaz bir sokakta. Diğer birçok Karaköy kafesine nazaran oldukça sakin, huzurlu ve çalışanları pek tatlı. Mekan tasarımı da cabası. Adı ise Hawaii dilinden geliyor; Hawaiice’de teşekkürler demek. Lafı daha fazla uzatmadan söyleyeyim; Mahalo Coffee Shop, Tünel Caddesi Söğüt Sokak’ta seni bekler; taze browniesi varsa kaçırma çünkü günlük çıkan enfes bir tatlı seçeneği mevcut. Artık gerçekten Karaköy’de başka bir yere gitmiyorum, şaka değil gerçek:)

Nisan ayında EGİAD (Ege Genç İş Adamları Derneği) ve İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından İzmir’i dünyaya tanıtmak adına ‘şehrine sahip çık’ sloganıyla @cityofizmir adlı bir Instagram hesabı açıldı. Bu ay boyunca İzmir’i fotoğraflarla tanıtmak için bir grup yazar ve fotoğrafçı şehri turlayarak deneyimlerini bu sayfa üzerinden paylaştı. Proje, Eylül ayında da devam ediyor olacak. Gerçekten çok güzel fotoğrafların olduğu ve birçok İzmir güzelliğinden haberdar olmamızı sağlayan bir sayfa olmuş. Örneğin yarın ve Pazar günü 11:00-20:00 arası Souq Karaköy‘de stand açacak olan Küf Vintage Alsancak‘ı da böylelikle tanımış oldum, pek mutluyum.

aca6eea4dcda94c8bd986423391dbda91

Okumalardan bahsedecek olursam söyleyeceklerim epey çok aslında. Öncelikle cânım Lonely Planet ile başlamak istiyorum. 1972 senesinde Avustralyalı gezgin çift Tony ve Maureen Wheeler tarafından kurulan ve bence şu anda dünyadaki en güzel seyahat rehberlerini yaratan yayınevi. Elli tane farklı blog ve seyahat sitesi araştırsan, farklı yayınevlerinden bir şehri anlatan onlarca kitap alsan da Lonely Planet’taki tüyolara, tavsiyelere, bilgilere ulaşman imkansız. Farklı versiyonları olan kitapların en büyük farkı ise fiyatları. Yurtdışından aldığında Türkiye’deki fiyatlarına göre biraz daha ucuz da olsa çok makul değil ancak kesinlikle değer. Zaten Türkiye’de bu kitapları bulman biraz güç. Ancak Beyoğlu’ndaki Pandora Kitabevi‘nde bulabiliyorsun. Orada da her aradığını bulman imkansız ama internet siteleri üzerinden istediğin bir kitabı sipariş edebiliyorsun, 45 günlük bir süre tanıyorlar ve sonunda kitabın elinde oluyor. Ben genelde gittikçe İspanya’dan İspanyolca versiyonlarını alıyorum ama İstanbul’da yalnızca İngilizce kitaplar mevcut. En son, Madrid’den dergisini aldım ve çok beğendim. Olması gerektiği gibi bir seyahat dergisi, ne yazık ki Türkiye’de bulunmuyor. Rehber arkadaşım Şeyma’nın söylediğine göre Istanbul rehberinde bizlerin bile bilemediği birçok bilgi mevcutmuş. Üstelik hepsi güvenilir bilgiler! Kitaplarına ulaşamıyorsan sitesini de şiddetle tavsiye ederim : lonelyplanet.com

Ekran Resmi 2015-02-25 01.39.33

Bir süre önce keşfettiğim diğer bir güzel dergi ise KAFKAOKUR. Aslında bir edebiyat dergisi ama o bildiğin sıkıcı edebiyat dergilerinden hiç değil. Aldığım ilk sayısında tesadüfen sevdiğim her şey bir arada toplanmıştı ki, kalbimi çalıverdi. Fotoğrafçı Dilan Bozyel’den Frida Kahlo incelemelerine, son favorim olan Türk kadın yazarımız Mine Söğüt’e ve canımın taa içi, kalbimin buruk yarası olan Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonnası’na kadar olan içeriğiyle sanki benim için hazırlanmıştı. İki ayda bir piyasadaki yerini alan dergiye dergi bayiilerinden ulaşabilmen mümkün. Ancak ben eski sayılarını da istiyorum dersen işte onlar sadece Galatasaray’daki 7gr Coffee adlı kahvecide mevcut. Yolun düşerse tatlı sahibiyle sohbet et, bir Kafkaokur al, Flat White hazırlasınlar sana ve yanına da babaanne kekinden söyle. Okumanın arasına bir kahveci daha sıkıştırıverdim böylece. Kısa günün kârı olsun sana.

mine-sogut-egoistokur-gulenay-borekci-roportaj
Mine Söğüt

Az önce Mine Söğüt dedim bir de; kendisine bayıldım. Bizim de böyle insanlarımız var neyse ki dedirten türden bir insan. Karikatürist Bahadır Baruter’in biricik eşi, bizim Edebiyat Fakültesinden mezun filolog ve bence son zamanların en tatlı Türk kadın yazarlarından kendisi. Güzel arkadaşım Şeyma sayesinde tanıştım kendisiyle, daha o anlatırken beğeneceğimden hiç kuşkum yoktu ki nitekim de öyle oldu. Pürtelaş Sokağı ile başladı arkadaşlığımız; Beş Sevim Apartmanı adlı kitabı sayesinde. Oldukça sürükleyici ve düşündürücü bir roman. Doktor Samimi ile günlerin renkleniyor ve seni masallar diyarına davet ediyor. Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan kitabı hemen denemelisin. Vakit ayırırsan bir günde bile bitirir yenisine başlarsın. Diğer kitaplarına da aynı yayınevinden ulaşman mümkün.

234965_34350_1430254320_1000
Lûgat 365

Son okumalık ve eğlencelik bahsim ise Lûgat365 hakkında olacak. Kendisi yine bir Instagram sayfası. Her gün farklı bir eski Türkçe kelimeyi karşına çıkararak anlamını yazıyor. Günlük hayatta karşılaştığın veya kullanıp anlamını farklı bildiğin birçok kelime öğreniyorsun. Bazı kelimeler çok güzel. Bir o kadar güzel olan bir şey daha varsa o da bu kelimelerin basılı olduğu bazı aksesuarların Lûgat 365 sayfasında satılması.

profesyonel_2

Okumalardan yemelere hemen geçemeyeceğim sanırım, diğerlerini biraz sindirelim önce. Son gittiğim ve nihayet gidebildiğim, en arkadan da olsa izleyebildiğim, sıcaktan bunaldığım ama yılmadığım, uğruna bir Pazar sabahı erkenden kalkıp gişenin açılışında sıraya girdiğim oyun : PROFESYONEL. Yetkin Dikinciler ve Bülent Emin Yarar gibi iki usta tiyatrocunun hayat verdiği ve beş senedir kapalı gişe oynadığı için internetten asla ve kat’a bilet satın alamadığım güzel oyun. Birçok seyircisi iki veya üç kez izlemiş, yine de doyamamış. Oyunculuklar muazzam, hikaye sonlara doğru acıklı ve aralarda hükümete inceden göndermeli bir tiyatro eseri. Oyun tek perde ve tam bir saat 45 dakika sürüyor; bu süre zarfında Yetkin Dikinciler’in hızına yetişemiyor, ezberlemiş olduğu repliklere hayran kalıyorsun. Fırsatını bulursan mutlaka git, gelmiş geçmiş en iyi oyunlar arasında yerini almış bile.

north-shield-nilay-sli
The North Shiel Gastropub Karaköy

Kapanışı yapmadan önce mecburen araya bir yeme-içme konusu daha sıkıştıracağım. Yurtdışında biliyorsun ki pub kültürü oldukça yaygın. Bunun aksine ne yazıktır ki bizim ülkemizde böyle yerler pek bulunmuyor. En azından pub diye adlandırılan birçok mekanda o havayı teneffüs edemiyorsun. Bunu tam anlamıyla belki de Türkiye’de ilk kez hissettiğim yer oldu The North Shield Gastro Pub Karaköy. Buna ek olarak yemekleri ve atıştırmalıkları da enfes çünkü dikkatini çekiyorum yalnızca pub değil, gastro pub. Güzel bir mekan tasarımıyla birleşen loş bir ortamda iki biranın keyfini çıkarırken mini hamburgerlerinden ve leziz bira tabağından tatmadan geçme.



Ve evet artık kapanış vakti. Damağında güzel bir tat bıraksın diye Instagram’da ve diğer platformlarda da kendilerini sıkı bir şekilde takip ettiğim birkaç gezginin sayfasını paylaşmak isterim : @2ches @ozlem_koksall @sevdaserbest @gezicigunluk @onuryuksel @loylum @buklaman @ecemen @amatorgezgin @kesfetsene @yolculukterapisi @sirtcantalilar @gezi.tozu @anilkangal @nomadic_turtle @varunagezgin @aylakilsu @saffetemretonguc @igersistanbul @anlamarama @cizenbayan  ve daha niceleri… 

Keyif dolu bir dünya ancak seyahat ederken okuyarak olur! Keşfedilecek onca sanat, onca kitap ve yer var dünyada. Şimdi neden evlenip çocuk yapmak istemediğimi anlıyor musun? Bu sorunun cevabı bende çok net ve sanırım hiç de değişmeyecek! 

İyi keşifler!

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s