
Tatilin çocuksu sevinci ve sonbaharın hüznüyle birlikte şehir kokan sanat aktivitelerimize geri dönmek üzere 14.İstanbul Bienali’ne gitmek üzere bir plan yaptık geçen cuma. Araştırmalarım doğrultusunda öğrendim ki bienal iki rota halinde ziyaret edilebiliyor : biri Karaköy-Galata-Tünel hattı diğeri ise Kabataş-Kadıköy-Büyükada hattı. İkametimize yakın olması sebebiyle sıkça bulunduğumuz rota olan Karaköy-Galata ve Tünel’i seçtik ilkin. Yarım güne ancak sığdırırız diye listeme yalnızca Arter, Pera ve Galata Rum Okulu’nu ekledim ilk tur için. Velhasıl Rum Okulu’na varamadık bile. Pera Müzesi 19:00’a dek görülebilir iken diğer mekanlardaki sergiler 18:00’a kadar açıkmış; buradan bilgine.

Tuzlu Su kavramıyla şekillenen bienale ayrı başlık açacağım çünkü tüm sergileri göremedim henüz. Yarısını görerek ahkam kesmek istemedim ama modern sanat(!)la ilgili anlam kargaşalarım henüz devam etmekte; o nedenle Tuzlu Su bir yana dursun şimdilik.
Arter’de Tuzlu Su’yu gördükten hemen sonra bienal haritamızı da alıp Pera Müzesi’nin yolunu tuttuk. Hali hazırda ‘long friday’ temasıyla cuma akşamları 22:00’a kadar ziyarete ücretsiz olarak kapılarını açan Pera, Tuzlu Su’dan çok daha fazlasını bünyesinde barındırıyormuş meğer. Balkan ülkelerinden Bosna-Hersek’in en büyük sanat akademisi olan Saraybosna Güzel Sanatlar Akademisi’nin anlamlı ve samimi eserlerini görme fırsatı bulduk müzenin 4. ve 5. katlarında.

Günümüz İmgeleri adıyla ziyaretçilerle buluşan sergide 1972 yılında ilk güzel sanatlar akademisi olarak Saraybosna Üniversitesi kapsamında kurulan fakültenin lisans, lisansüstü öğrencileri ve mezunlarının heyecan dolu, yalın, çok fazla şeyi bir arada anlatma ihtiyacı içinde olan, sessiz çığlıklar atan bir yığın güzel sanat eseriyle buluştuk. Bienal amacıyla yola çıksak da bu sergiden kat be kat daha fazla keyif aldık sanırım. Yolda afişini görüp Saraybosna Üniversitesi deyip burun kıvırırsan pek üzülürüm diye de yazayım dedim. Belki bahanem bienal olmasaydı benim de bu güzel sergiyle yollarım kesişmeyecekti. Özellikle 1992-1995 yılları arasındaki Bosna Savaşı sırasında da aktif bir biçimde çalışıp mesaj dolu, derin anlamlı eserler veren akademinin taze kanlarıyla tanışmak gerek bu sergiyi fırsat bilerek.

Endüstriyel tasarımdan, çeşitli kategorilerdeki afişlere, tablolardan farklı malzemelerle elde edilen heykellere kadar birçok farklı grup eseri barındıran serginin kendimce en anlamlı bulduğum karelerini de paylaşmayı ihmal etmedim.
4 Eylül 2015-1 Kasım 2015 tarihleri arasında gezilebilecek sergiyle ilgili daha detaylı ve teknik bilgi için buraya tıklayabilirsin.
NOT : Ülkemizde yaşanan ve hep yaşanacağını, hiç bitmeyeceğini düşündüğüm terör olayları, şehit haberleri; Suriye’deki insanlık dramının tüm dünyaya için için yayılmasına karşı profilimi karartmadım, sosyal medyadan milliyetçi duygularla acımı da paylaşmadım çünkü;
Karanlık günler eğitimle çıkabilir aydınlığa, okuyarak ilerleyebilir adımlarımız; aksi takdirde ancak geri adımlar atabiliriz bu hayatta ve bu ay çok severek takip ettiğim Istanbul Art News yayınının kapağındaki ‘Sanat bizi iyileştirir mi?’ sorusuna bir yanıt olarak diyorum ki : Bizi ancak ve ancak sanat iyileştirebilir. Güzel günlere, geleceğe yalnızca sanat taşıyabilir bu insanları. Sanatı hayatınıza sokup yolunuza öyle devam edin; hem kendi ufkunuzu hem de gençlerinkini öyle bir açın ki sanattan bir dünyanın içinde yaşayabilelim hep birlikte. Yoksa yok olmak an meselesi hepimiz için.
