Kökenimizin Selanik’e dayanmasından mıdır nedir bilmiyorum ama Yunanistan’a karşı apayrı bir sempatim var. Belki bize çok benzemeleri, belki Akdeniz ülkesi olması, belki de bu kadar yakın toprakların bu denli Avrupai yanı… Her nedense bu ülke gerçekten beni mutlu ediyor, tek bildiğim o.
Geçtiğimiz bayram tatili için de Keşan’dan arabayla yola çıkmak üzere soluğu Alexandroupoli’de aldık. Annemlerin evinden çıkarken saate baktığımda sabah 09:00’u gösteriyordu ve Alexandroupoli’de oturup kahvemi sipariş ettiğimde ise 10:00’u… İşte bu kadar yakınız birbirimize! Keşan’dan yola çıkıp İpsala’ya doğru devam ediyor ve sonunda İpsala Gümrük Kapısına geliyorsunuz. Burada aracınız için 63 euro karşılığında onbeş günlük sigortanızı ve beynelmilel ehliyetiniz için de yaklaşık 200 lira karşılığında yıllık yenilemenizi yaptırıyorsunuz. Ardından Türkiye ayağındaki Setur adlı free shop’a geliyor ve kapıdan geçiyorsunuz…Buradaki free shop’a uğrayarak vakit kaybetmek çok anlamsız; bakkal görünümlü ve çok da ucuz olmayan bir duty free kendisi.
Vee Türkiye kısmını tamamladıktan beş dakika kadar sonra Yunan polisine de arz-ı endam ettikten sonra Meriç Nehri üzerindeki yarısı kırmızı beyaz yarısı mavi beyaz olan köprüden geçerek Yunan topraklarına tekerleğinizi sürtüveriyorsunuz. Köprü üzerinde nöbet tutan askerler kontrolde bulunmuyor ve arabanızı durdurmuyor. Hatta fotoğraf çekmenin yasak olduğunu düşünmeme rağmen köprünün üzerinde arabayı durdurup inerek yaklaşık on dakika boyunca yolun ortasında fotoğraf çektim, uyarı bile almadım.
Akabinde Egnatia Odos adlı(Yunanca’da otoban demek) yol başlıyor ve hiç sapmadan devam ettiğiniz müddetçe bu yol sizi Atina’ya kadar götürüyor. Alexandroupoli’ye varmamıza yaklaşık 30 km var…
Yol gerçekten çok güzel. Yaptığınız hıza rağmen asla hissetmiyorsunuz. Ve pek tabii çabucak gideceğiniz yere varıyorsunuz. Ancak otobanda dikkat etmeniz gereken en önemli şey Exit tabelaları. Alexandroupoli’ye gidecekseniz eğer otobana girdikten sonra karşınıza çıkan ikinci Exit tabelasından saparak devam ediyorsunuz yoksa Selanik’e doğru devam edebilirsiniz bir sonraki çıkışa kadar. Saptıktan sonra yoğun bir virajın ardından tabelalar eşliğinde Alexandroupoli’nin merkezine varıyorsunuz. Yunanistan’a dair en çok dikkat çeken şey, polis kontrolünden itibaren sürekli yol kenarlarında görülen minik kilisecikler. Bu kilisecikler trafik kazasında ölenler için yaptırılmış öğrendiğime göre. Abartmıyorum; çok fazla görüyorsunuz! Yunanlıların çoğunluğu Ortodoks ve Avrupa topraklarında inancı en kuvvetli olan ülkelerden biri Yunanistan. Bunun da etkisi olduğunu düşünüyorum kiliseleri gördükçe.
Ve uzun(!) yolculuğumuzun ardından Alexandroupoli şehir merkezine varıyoruz. Latin alfabesine de böylece veda etmiş oluyoruz. Bu sebeple ben Yunanca öğrenmeye başlıyorum. Anlamamak sanırım dünyanın en zorlayıcı yanı, hele de dil bilen biri için.
Burası sevimli, sıcacık bir sahil kasabası aslında. Hem küçük hem de kendi içinde büyük denebilir. Yunanistan’ın Evros bölgesinin en bilinen şehri. (Evros Yunanca’da Meriç Nehrini anlatır bize) Leoforos Dimokratias adlı meşhur bir caddesi var ve hemen her şey burada konuşlanmış. Hele de her gittiğimde frappe içtiğim bir Mikel Coffee var ki, 337 numarada sizi bekler. Günün her anı dolup taşan bir kafe kendisi. Yunanlıların Starbucks’ı diyebiliriz. Kalimera, Kalispera gibi güzel selamlamalarla karşılaşıyorsunuz her defasında. Fiyatları da oldukça makul; tüm kahveler ortalama 3 euro civarında.
Leoforos Dimokratias adlı cadde üzerinde birçok mağaza da mevcut. Zara’dan Benetton’a, Sephora’dan güzel yerel takı dükkanlarına kadar birçok büyük mağaza sıralanmış durumda. Normal şartlarda haftaiçi bu cadde üzerinde arabayı park etmeniz sorun olabilirken pazar günleri hiçbir sorun olmuyor. Resmi değil gayrıresmi olarak elbette!
Leoforos Dimokratias’ı dolaşmak pek keyifli gerçekten. Özellikle tavsiye edebileceğim Vicko adlı bir küçük ev aletleri mağazası var ki uğramadan gelmeyin derim. Fondü aparatından filtre kahve makinesine kadar her şey mevcut. Üstelik fiyatları da Türkiye’ye oranla ciddi anlamda ucuz. Örneğin bir filtre kahvesini 15 euro ödeyerek alabiliyorken aynısı Türkiye’de en ucuz 100 liraya bulabiliyorsunuz.
Dimokratias’ı sahile doğru dik kesen sokaklarından dolaşarak terk ettikten sonra meşhur deniz fenerinin olduğu kordonboyuna varıyorsunuz. Burada alabildiğine park ve yürüyüş parkuru bulunmakta. Ayrıca restaurant ve kafeler de oldukça keyifli. Şehir merkezine en yakın AB adlı süpermarket de bu cadde üzerinde bulunuyor. Bu süpermarkette, Ikea’da olduğu gibi ilginç ve kullanışlı ev eşyaları da bulabilmeniz mümkün. Lakin buralara gelmişken Nisiotiko adlı muhteşem balık restaurantını anlatmadan geçmek olmaz. Burası dekorundan yemeklerine, çalışanlarından ev şarabına kadar her şeyiyle harikulade! Fiyatları da oldukça uygun. Özellikle ızgara sardalyası ve ızgara kalamarını tavsiye ederim. Bir de beyaz ev şarabını denerseniz değmeyin keyfinize! Merak ediyorsanız bir şişe ev şarabı yalnızca 5 euro. Gerçekten inanması güç. Sahipleri çok güzel Türkçe konuşuyorlar, bunun nedeni ise Yunanlı sahibinin eşinin Türk olması imiş meğer.
Kahve ve balıktan da anlayacağınız üzere Yunanistan tam bir keyif ülkesi! Özellikle de Alexandroupoli tam kaçamak şehri. Bir haftasonu arkadaşlarla arabaya doluşup gitmek şart!
Saydıklarımın yanı sıra şehir merkezinden çıkış yolu üzerinde birçok büyük market ve mağaza bulunmakta. Arabayla gelme imkanınız olacağı için özellikle alkollü içecek alışverişi yapmadan dönmek olmaz elbette. Özellikle Lidl adlı süpermarket ciddi anlamda ucuz bir market. İçki çeşidi çok yok ancak şarapları fiyatlarına oranla inanılmaz başarılı. Ayrıca President krem peynir de mevcut sevenler için:) Eğer tüketiyorsanız domuz sucuk ve sosisleri çok çeşitli ve fiyatları da oldukça uygun. Bir de mutlaka çikolata çeşitlerine bakın derim. Portakallı bitter çubukları enfes!
Bu bahsettiğim yol üzerinde büyük bir Carrefour, Praktiker ve en çok bahsedeceğim Jumbo adlı mağaza da bulunmakta. Carrefour ve Praktiker genel hatlarıyla bildiğiniz gibi ancak Jumbo bambaşka!
Edindiğim bilgilere göre Türkiye’den Jumbo‘ya özel olarak turlar düzenleniyormuş ki otoparkında en çok Türk plakasına rastlıyorsunuz. Burası bir ıvır zıvır mağazası! Benim gibi ıvır zıvır meraklıları için bir cennet ancak sevmeyen için burayı dolaşmak kabusa dönebilir. Ev eşyasından kozmetiğe, giyimden kırtasiyeye her şey var ve iki geniş kata yayılmış inanılmaz büyük bir mağaza. Ne tür ürünler olduğunu görebilmek için internet sitesine bakmanız yeterli. Fiyatları da inanılmaz derecede uygun gerçekten.
Alexandroupoli’ye yazın yolunuz düşerse mutlaka farklı sahillerinden denize de girmeniz tavsiye edilir. Her sahil şehri gibi burası da yaz mevsiminde çok daha keyifli. Deniz feneri dışında anıtsal anlamda görülecek pek bir şey yok ancak sokaklarında yürüyerek dolaşması oldukça keyifli.
Dönüş yolunda free shop’a uğramak kaçınılmaz, Hellenic Duty Free oldukça başarılı. Alanı küçük ancak ürünü bol bir yer. Özellikle dikkatimi çeken şey ise Victoria’s Secret standının ciddi anlamda geniş yer tutması. Traveller ürünleri için bile ayrı bir stand mevcut. Ayrıca mastika ve uzo çeşitleri de çok fazla gerçekten.
İstanbul’dan bile gelmek için üşenmeye gerek yok ama Trakya insanı için mükemmel bir kaçamak fırsatı Alexandroupoli. Buradan başlayıp da Selanik’e kadar her yeri gezmek gerek. Yunanistan başka güzel! αντίο!
Seyirgraf 